2019/27328

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET ARDA KESKİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/27328)

 

Karar Tarihi:17/11/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

Mehmet Arda KESKİN

Vekili

:

Av. Nazım ERDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, idare mahkemesinde açılan tam yargı davasında hakkaniyete aykırı hüküm kurulması ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/8/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucunun babası S.K. ile annesi R.K. tarafından 23/11/2006 tarihinde sağlık ocağında uygulanan oral polio aşısı (OPV) sonucunda başvurucuda çocuk felcinin oluştuğu ve bu nedenle sakat kaldığı iddiasıyla uğradığını ileri sürdüğü 1.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi olmak üzere toplam 51.000 TL zararın yasal faiziyle birlikte tazmin edilmesi istemiyle 22/7/2009 tarihinde başvurucuya velayeten Kdz. Ereğli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) dava açılmıştır.

9. Asliye Hukuk Mahkemesince 17/12/2009 tarihinde davanın görev yönünden reddine karar verilmesi üzerine başvurucu, süresi içerisinde 12/2/2010 tarihinde Zonguldak İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.

10. Mahkemece 24/9/2010 tarihli ara kararı ile başvurucunun 23/11/2006 tarihinde sağlık ocağında uygulanan aşı sonucunda sağ ayağında aşıya bağlı paralitik poliomyelit gelişmesi sonucunda hangi oranda maluliyete uğradığının, söz konusu maluliyetin gerek aşıya ve gerekse aşının yapılması sırasındaki yanlış uygulamaya bağlı olup olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş ve dosya Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmiştir.

11. Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunca dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesi ve başvurucunun muayene edilmesi suretiyle 30/3/2012 tarihli bilirkişi raporu (Rapor) düzenlenmiştir. Raporun sonuç kısmında, 2006 doğumlu başvurucuya 23/11/2006 tarihinde uygulandığı bildirilen OPV sonrası gelişen bulguların aşıya bağlı paralitik poliomyelit ile uyumlu olduğunun, aşı uygulamasının tıp kurallarına uygun olduğunun, aşı sonrası ortaya çıkan komplikasyon olarak değerlendirildiğinden maluliyet oranı tayinine mahal bulunmadığının ve idareye yönelik hizmet kusuru tespit edilmediğinin oybirliği ile mütalaa olunduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.

12. Mahkeme 19/11/2012 tarihinde davanın kabulüne, 1.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi olmak üzere toplam 51.000 TL tazminatın 22/7/2009 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, Raporun ve dosyadaki diğer bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi neticesinde olayda davalı idarenin (İdare) hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna varıldığı, bu hâlde kusursuz sorumluluk ilkesinin uyuşmazlık konusu olayda uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesinin gerektiği belirtilmiştir. Koruyucu sağlık hizmetlerinden olan ve bebeklik döneminde başvurucuya uygulanan OPV'nin idarenin teşviki ve yönlendirmesi neticesinde belli bir sıra ve takvime bağlı olarak yapılması nedeniyle başvurucunun ebeveynlerinde bu aşının uygulanmasının zorunluluk arz ettiği izlenimi uyandırdığı vurgulanmıştır. Tam kamusal ve riskli bir faaliyet olan söz konusu aşı uygulamasında idarenin kusuru bulunmasa da aşı uygulanan kişilerde çok düşük bir oranda felçlere neden olabildiğinin bir gerçek olduğu, bazı yan etkilerinin ortaya çıkması ve tehlikeli sonuçlar doğurması ihtimalinin her zaman mümkün olabileceği, ferdi ve toplumsal sağlığın korunması bakımından bu aşının uygulanmasından vazgeçilmesinin mümkün bulunmadığı ancak çok düşük bir ihtimal bile olsa ihtimalin gerçekleştiği kişinin o hâliyle bırakılmamasının duyarlı ve sosyal bir devlet olmanın gereği olduğu ifade edilerek zarar görenin zararının karşılanması gerektiği kanaatine varılmıştır.

13. İdare tarafından temyiz edilen karar, Danıştay Onbeşinci Dairesinin (Daire) 30/4/2014 tarihli kararıyla bozulmuştur. Kararın gerekçesinde, bünyesinde risk barındıran sağlık hizmetlerinin sunucusu olan idarenin koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında gerçekleştirdiği aşıdan kaynaklanan komplikasyonda, idarenin hizmet kusuru bulunmadığının Adli Tıp Kurumunca belirtildiği, idarenin tıp kurallarına uygun olarak yürüttüğü tespit edilen hizmetten dolayı maddi ve manevi tazminata mahkûm edilmesinin mümkün olmadığı ve bu nedenle Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı belirtilmiştir.

14. Kararın düzeltilmesine yönelik başvurucunun istemi Dairenin 25/6/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

15. Mahkemece 13/11/2015 tarihli karar ile bozma kararına uyulmayarak ısrar kararı verilmiştir.

16. İdarenin temyizi üzerine 16/5/2018 tarihinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) ilamı ile ısrar kararı bozulmuş, kararın düzeltilmesi istemi de yine İDDK'nın 13/5/2019 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

17. İDDK'nın uyulması zorunlu bozma kararı üzerine Mahkemece 17/7/2019 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.

18. Başvurucu 2/8/2019 tarihine bireysel başvuruda bulunmuştur.

19. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminde (UYAP) yapılan araştırma sonucunda, Mahkemenin davanın reddine yönelik 17/7/2019 tarihli kararının Danıştay Onuncu Dairesinin 23/3/2021 tarihli kararıyla onandığı ve yargılamanın kararın düzeltilmesi aşamasında derdest olduğu anlaşılmıştır.

20. Öte yandan başvurucunun babası S.K. ile annesi R.K. tarafından da uygulanan OPV aşısı nedeniyle oğullarında çocuk felci oluştuğu ve bu nedenle sakat kaldığı iddiasıyla uğranıldığı ileri sürülen 50.000 TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmin edilmesi istemiyle dava açılmıştır. Mahkemece 16/7/2014 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiş; bu karar, Dairenin 25/6/2015 tarihli kararı ile bozulmuştur. Bozma kararı üzerine Mahkemenin 5/9/2016 tarihli kararıyla davanın reddine hükmedilmiş; bu karar, Dairenin 13/12/2018 tarihli kararı ile onanmıştır. Kararın düzeltilmesi istemi ise Dairenin kapatılması üzerine Danıştay Onuncu Dairesi tarafından incelenmiş ve Danıştay Onuncu Dairesince 1/7/2019 tarihinde karar düzeltme istemi kabul edilerek Mahkeme kararının tekrar bozulmasına hükmedilmiştir. UYAP üzerinden yapılan araştırma sonucunda Danıştay Onuncu Dairesinin bozma kararı üzerine Mahkemece 10/10/2019 tarihinde davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verildiği ve yargılamanın temyiz aşamasında derdest olduğu tespit edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Temyizen verilen karar üzerine yapılacak işlem" başlıklı 50. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bölge idare mahkemesi, bozmaya uymayarak kararında ısrar ederse, ısrar kararının temyizi hâlinde, talep, konusuna göre Danıştay İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulunca incelenir ve karara bağlanır. Danıştay İdari ve Vergi Dava Daireleri Kurulları kararlarına uyulması zorunludur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Anayasa Mahkemesinin 17/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

25. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

26. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

27. Somut uyuşmazlıkta, Mahkemenin 13/11/2015 tarihli ısrar kararı İDDK kararı ile bozulmuş, Mahkemece uyulması zorunlu İDDK'nın bozma kararı doğrultusunda 17/7/2019 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucu tarafından da yargılama sürecinin tamamlandığı belirtilerek 2/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

28. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında; Mahkemede davanın açıldığı 12/2/2010 tarihinden, ısrar kararının bozulmasına yönelik ve uyulması zorunlu İDDK kararı doğrultusunda Mahkemece verilen 17/7/2019 tarihli karara kadar geçen 9 yıl 5 ay 5 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

29. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

1. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu; idarenin eyleminden doğan zararın tazmin edilmediğini, anne ve babası tarafından açılan tazminat davasında verilen bozma kararı nedeniyle kararlar arasında çelişki oluştuğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Şikâyetlerin özü mahkeme tarafından hukuka aykırı karar verildiği iddialarına yönelik olduğundan şikâyetin yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

33. Öte yandan farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması tek başına, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir. Bu kapsamda bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, §§ 53, 54). Mahkemelerce hukuk kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesinde farklılıklar meydana gelmesi ya da önceki çözümün tatminkâr bulunmaması, yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında içtihadın müstakar olması için belli bir zamana ihtiyaç duyulması gibi çeşitli nedenlerle içtihat değişikliğine gidilmesi de tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Mehmet Emin Yılmaz, B. No: 2014/3928, 15/12/2015, § 58).

34. Bu açıdan başvurucu tarafından ileri sürülen, anne ve babası tarafından açılan tazminat davasında verilen bozma kararı nedeniyle çelişki oluştuğu iddiasının esas itibarıyla hukuk kurallarının yorumlanması, somut olaya uygulanması ve delillerin değerlendirilmesi hususuna ilişkin olduğu görülmektedir. Başvuru konusu yargılama süreci incelendiğinde somut olaya ilişkin maddi olay ve olguların anlatıldığı, gerekçeli kararda toplanan delillerin değerlendirildiği ve hukuki sebepler belirtilerek hüküm kurulduğu görülmüş olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren bir durum da tespit edilmemiştir.

35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

38. Başvuruda, adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 21.600 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 21.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 364,60 TL harçtan ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Zonguldak İdare Mahkemesine (E.2019/581, K.2019/678) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.