2019/3276

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A.G.S.Ö.K. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/3276)

 

Karar Tarihi: 17/11/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

 

 

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

A.G.S.Ö.K. Ltd. Şti.

Vekili

:

Av. Kemal VURALDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ek katma değer vergisi ve kaynak kullanımı destekleme fonu tahakkuku ile katma değer vergisi para cezası kararına yapılan itirazın reddine yönelik işlemin iptali istemiyle açılan davada esasa etkili iddialar karşılanmaksızın karar verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/1/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu Şirkete ait işyerine yönelik 17/6/2011 tarihli Soruşturma Raporu (Rapor) düzenlenmiştir. Raporda; Şirketin 1/1/2007-4/5/2011 tarihleri arasında toplam 508 adet serbest dolaşıma giriş beyannamesi kapsamında ithalat yaptığı, Şirket merkezinde yapılan aramada ele geçirilen faturalarla beyanname eki faturaların karşılaştırıldığı ve 166 adet ithalat faturasının içeriğindeki bilgilerin değiştirildiği ifade edilmiştir. Söz konusu değişikliklerin bir kısmında fatura kıymetlerinin yaklaşık yarı oranında düşürüldüğü, bir kısmında iskontoların gösterilmediği, bazılarında eşya cinsinin farklı beyan edildiği, bazılarında ise bedelli olarak alınan eşyaların faturalarına bedelsiz veya onun yerine geçecek ibareler yazılarak bedelsizmiş gibi çekildiği tespitlerine yer verilmiştir. Aramada ele geçirilen belgelerden uyuşmazlığa konu serbest dolaşıma giriş beyannamesi içeriği eşyaya ilişkin 13.015,53 avro iskontonun beyanname eki faturada gösterilmediği ve iskontonun kıymete eklenmesi gerektiği belirtilmiştir.

9. Rapordaki tespitler üzerine başvurucu Şirket adına, 18/5/2009 tarihli serbest dolaşıma giriş beyannamesi kapsamında ithal edilen eşyadan kaynaklı gelir eksikliğine isabet eden katma değer vergisi ile kaynak kullanımı destekleme fonu tahakkuku yapılmış ve katma değer vergisine yönelik para cezası kararı alınmıştır. Söz konusu işlemlere yapılan itirazlar 3/2/2012 tarihli işlemlerle reddedilmiştir.

10. İtirazın reddedilmesi üzerine başvurucu Şirket tarafından 16/3/2012 tarihinde Ankara 1. Vergi Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır. Dava dilekçesinde; 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'a uygun şekilde matrah artırımında bulundukları ve artırdıkları matrah nedeniyle ilgili döneme yönelik herhangi bir tarhiyata ve incelemeye tabi tutulamayacakları, söz konusu dönemle ilgili dairenin inceleme ve tarh yetkisine sahip olmadığı, işlemin tesisinde 6111 sayılı Kanun'a uygun matrah arttırımında bulunulmasının dikkate alınmadığı belirtilmiştir. Ayrıca, tesis edilen ikmalen tarh işlemi ile kesilen cezanın maddi vakalara dayanmadığı, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun bir kısım genel hükümlerinin uyuşmazlığa konu idari para cezası işleminde gözönünde bulundurulmadığı ileri sürülmüştür.

11. Mahkemece 12/11/2012 tarihli ara kararı ile ek tahakkukun dayanağı orijinal faturalar ile belgeler, davalı idareden (İdare) istenilmiştir. İdarenin ara kararına verdiği cevapta, başvurucu Şirkete fatura düzenleyen firmanın 6/4/2009 tarihli faturada başvurucu Şirkete iskonto uyguladığından bahisle beyanname eki 6/5/2009 tarihli faturada gösterilen 29.784,78 avro tutarın iskonto uygulanmış tutar olduğu ve iskontonun beyanname eki faturada gösterilmediği sonucuna varıldığı belirtilmiştir. Ayrıca, teklif raporunun eki tablonun 131. sırasında iskonto değerinin 13.015,53 avro olarak gösterilmesi nedeniyle ek tahakkuk yapıldığı bildirilmiştir.

12. Mahkeme 23/1/2013 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucu Şirket hakkında düzenlenen raporlarda, Şirket yetkilisi tarafından gümrük idaresince fatura üzerinde gösterilen iskontoların kıymete dâhil edilmesi nedeniyle bazı faturalarda iskonto tutarlarının gösterilmediğine dair beyanda bulunulmuş ise de vergiye konu eşyanın ithalinde iskonto uygulandığına dair somut bilgi ve belge ibraz edilmediğinden beyan edilen kıymetin gerçeği yansıttığı sonucuna varıldığı belirtilmiştir. Kaldı ki 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nda iskontonun kıymete dahil edileceğine dair bir hükme yer verilmediği vurgulanmıştır. Buna göre beyan edilen kıymetin gerçekte ödenen kıymet olmadığına dair İdarece başkaca bir tespit yapılmaması karşısında ek tahakkukta ve ek katma değer vergisi tahakkuku üzerinden kesilen para cezasında mevzuata uygunluk görülmediği sonucuna varılmıştır.

13. İdare tarafından temyiz edilen Mahkeme kararı Danıştay Yedinci Dairesinin (Daire) 30/3/2016 tarihli kararı ile, dava konusu işlemlerin konusunu oluşturan tahakkukların ve para cezasının toplam tutarının 21.290,10 TL olduğu, bu miktarın karar tarihi itibarıyla kanunda öngörülen parasal sınır olan 26.950 TL'yi aşmadığı ve dolayısıyla dava hakkında tek hâkimle karar verilmesi gerekirken heyetçe karar verilmesinde isabet görülmediği belirtilerek kararın bozulmasına hükmedilmiştir.

14. Dairenin bozma kararı üzerine Mahkeme 23/9/2016 tarihinde tek hâkimle ve Mahkemenin 23/1/2013 tarihli kararındaki gerekçelerle davanın kabulüne karar vermiştir.

15. İdare tarafından istinaf kanun yolu başvurusunda bulunulmuş, başvurucu 18/11/2016 tarihli dilekçeyle istinaf başvurusuna cevap vermiştir. Söz konusu dilekçede; uyuşmazlığın 6111 sayılı Kanun dönemine konu beyannameden ve İdarenin de kabul ettiği ıskontonun gümrük vergisi matrahına dâhil olup olmadığından kaynaklandığı, soruşturma ve teklif raporlarında iskonto bedellerinin gümrük kıymetine dâhil olmadığının gözden kaçırıldığı vurgulanmıştır. Ayrıca, davaya konu beyannamenin 6111 sayılı Kanun kapsamında olduğundan, anılan Kanun uyarınca uyuşmazlığın esasına girilmeden dava konusu işlemlerinin iptal edilmesi gerektiği belirtilmiş, bu konuda Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. Kurulunca verilen kararın bulunduğu ifade edilmiştir.

16. İstinaf başvurusunu inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesince (Bölge İdare Mahkemesi) 2/10/2018 tarihli karar ile istinaf isteminin kabulüne, davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucu Şirkete ait işyerinde yapılan aramada ele geçen orijinal faturalar esas alınmak suretiyle yani eşyanın gerçek satış bedelinin araştırılması suretiyle ek tahakkuk yapıldığı, bu şekilde yapılan ek tahakkuku kusurlandıracak herhangi bir hususa rastlanmadığı ve Mahkemece satış bedeli yöntemini izleyen yöntemlere göre ek tahakkuk yapıldığı kabul edilmek suretiyle verilen kararda isabet görülmediği belirtilmiştir.

17. Nihai karar 10/1/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 31/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

18. 4458 sayılı Kanun'un 24. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"İthal eşyasının gümrük kıymeti, eşyanın satış bedelidir. Satış bedeli, Türkiye'ye ihraç amacıyla yapılan satışta 27 ve 28 inci maddelere göre gerekli düzeltmelerin de yapıldığı, fiilen ödenen veya ödenecek fiyattır."

19. 4458 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"24 üncü madde hükümlerine göre belirlenemeyen gümrük kıymeti, bu maddenin 2 nci fıkrasının (a), (b), (c) ve (d) bentlerinin sıra halinde uygulanmasıyla belirlenir. Eşyanın gümrük kıymeti bir üst bent hükümlerine göre belirlenebildiği sürece bir alt bent hükümleri uygulanamaz. Ancak, beyan sahibinin yazılı talebinin gümrük idaresince uygun bulunması şartıyla (c) ve (d) bentlerinin uygulama sırası değiştirilebilir."

20. 4458 sayılı Kanun'un 197. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Yapılan denetlemeler sonucunda hiç alınmadığı veya noksan alındığı belirlenen veya 1 inci fıkrada belirtilen şekilde tebliğ edilemeyen gümrük vergilerine ilişkin tebliğat gümrük yükümlülüğünün doğduğu tarihten itibaren üç yıl içinde yapılır. Şu kadar ki, gümrük yükümlülüğünün doğduğu olayla ilgili olarak dava açılması zaman aşımını durdurur."

21. 4458 sayılı Kanun'un 234. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Serbest dolaşıma giriş rejimi veya kısmi muafiyet suretiyle geçici ithalat rejimine tabi tutulan eşyaya ilişkin olarak, yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya teslimden sonra kontrol sonucunda;

...

b) Kıymeti üzerinden ithalat vergilerine tabi eşyanın beyan edilen kıymeti, 23 ila 31 inci maddelerde yer alan hükümler çerçevesinde belirlenen kıymete göre noksan bulunduğu takdirde, bu noksanlığa ait ithalat vergilerinden başka vergi farkının üç katı para cezası alınır..."

22. 6111 sayılı Kanun'un "Kapsam ve tanımlar" kenar başlıklı 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bu Kanunun Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kısımlarında yer alan hükümleri;

a) 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamına giren;

1) 31/12/2010 tarihinden (bu tarih dâhil) önceki dönemlere, beyana dayanan vergilerde bu tarihe kadar verilmesi gereken beyannamelere ilişkin vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları,

2) 2010 yılına ilişkin olarak 31/12/2010 tarihinden (bu tarih dâhil) önce tahakkuk eden

vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları,

3) 31/12/2010 tarihinden (bu tarih dâhil) önce yapılan tespitlere ilişkin olarak vergi aslına bağlı olmayan vergi cezaları,

...

ç) 31/12/2010 tarihinden (bu tarih dâhil) önce 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu ve ilgili diğer kanunlar kapsamında gümrük yükümlülüğü doğan ve Gümrük Müsteşarlığına bağlı tahsil dairelerince 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip edilen gümrük vergileri, idari para cezaları, faizler, zamlar ve gecikme zammı alacakları,

...

hakkında uygulanır.

 (2) Bu Kanunun Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kısımlarında geçen;

a) Vergi tabiri, 213 sayılı Kanun kapsamına giren vergi, resim, harç ve fon payı ile

eğitime katkı payını,

b) Gümrük vergileri tabiri, ilgili mevzuat uyarınca eşyanın ithali veya ihracında uygulanan ve Gümrük Müsteşarlığına bağlı gümrük idarelerince takip ve tahsil edilen gümrük vergisi, diğer vergiler, eş etkili vergiler ve mali yüklerin tümünü,

...

ifade eder."

23. 6111 sayılı Kanun'un "Katma değer vergisinde artırım" kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Katma değer vergisi mükelleflerinin, her bir vergilendirme dönemine ilişkin olarak verdikleri (ihtirazi kayıtla verilenler dâhil) beyannamelerindeki hesaplanan katma değer vergisinin yıllık toplamı üzerinden 2006 yılı için % 3, 2007 yılı için % 2,5, 2008 yılı için % 2 ve 2009 yılı için % 1,5 oranına göre belirlenecek katma değer vergisini, vergi artırımı olarak bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonuna kadar beyan etmeleri halinde, bu mükellefler nezdinde söz konusu vergiyi ödemeyi kabul ettikleri yıllara ait vergilendirme dönemleri ile ilgili olarak katma değer vergisi incelemesi ve tarhiyatı yapılmaz. ..."

2. Danıştay İçtihadı

24. Başvurucu Şirketin davada taraf olduğu Danıştay Yedinci Dairesinin 5/4/2016 tarihli ve E.2013/1007, K.2016/3758 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"İstemin Özeti : Davacı adına tescilli 24.11.2009 gün ve 42270 sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyanın kıymetinin düşük beyan edildiğinden bahisle ek olarak tahakkuk ettirilen katma değer vergisi ve kaynak kullanımını destekleme fonu payı ile katma değer vergisi üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezasına vaki itirazın reddine dair işlemlerin iptali istemiyle açılan davada; olayda ithale konu eşya kıymetinin gerçek faturada yer alan miktardan daha düşük beyan edildiği, ithalatlara ilişkin yurtdışı transferlerin araştırıldığı ve yurt dışındaki ilgili firmaya yapılan transferlerin tespit edildiği, bunun yanında şirkete ait cari hesap ekstrelerinde de yurt dışı firmalarından satın alınan mal bedellerini aşan miktarlarda ödemelerde bulunulduğu hususlarının saptandığı, düşük kıymet beyan edildiği hususunun sabit olduğu, ancak 6111 sayılı Kanunun 7'nci maddesinde, aynı Kanun hükümleri uyarınca katma değer vergisi matrah artırımında bulunanlar hakkında, her hangi bir ayırım ve kısıtlama getirilmeksizin, katma değer vergisi tarhiyatı yapılamayacağının açıkça ifade edilmesine rağmen fonlarla ilgili herhangi bir hükme yer verilmediği anlaşıldığından, dava konusu işlemin katma değer vergisine ilişkin kısmında hukuka uyarlık, kaynak kullanımını destekleme fonu payına ilişkin kısmında ise hukuka aykırılık bulunmadığı, diğer yandan, eşyanın kıymetinin eksik beyan edilmesi nedeniyle davacı şirket temsilcileri hakkında ceza soruşturması yürütüldüğü, bu kişiler hakkında karar tarihi itibariyle henüz hüküm kurulmadığından idari yaptırım niteliğinde para cezası kararı alınamayacağından katma değer vergisi para cezasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle, kısmen davayı reddeden, kısmen ise işlemleri iptal eden Ankara İkinci Vergi Mahkemesinin 28.12.2012 gün ve E:2012/566; K:2012/2726 sayılı kararının iptale ilişkin hüküm fıkrasının; henüz kamu davası açılmamış bir konuda devam eden soruşturma esas alınarak karar verildiği iddiasıyla davalı idarece, redde ilişkin hüküm fıkrasının ise; mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle karar verilmesi gerektiği ileri sürülerek davacı tarafından bozulması istenilmektedir.

...

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanmış bulunan mahkeme kararının, dava konusu ek tahakkuka ilişkin işlemin katma değer vergisine dair kısmının iptaline ilişkin hüküm fıkrası, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, davalı idarenin temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar sözü geçen hüküm fıkrasının bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.

Mahkeme kararının işlemin para cezasının iptaline ilişkin hüküm fıkrası yönünden:

Dosyanın incelenmesinden; davacı adına tescilli serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyanın kıymetinin düşük beyan edildiğinden bahisle, ek olarak tahakkuk ettirilen katma değer vergisi üzerinden, 4458 sayılı Gümrük Kanununun 234'üncü maddesinin 1'inci fıkrası hükmüne göre hesaplanarak karara bağlanan para cezasına vaki itirazın reddine dair işlemin, Mahkemece istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle iptal edildiği anlaşılmıştır.

...

Görüldüğü üzere; 4458 sayılı Kanunda, ithale konu eşyanın kıymetinin düşük beyan edildiğinin saptandığı hallere ilişkin olarak cezai müeyyide uygulanmasına yönelik düzenleme mevcut olduğundan, bu konuda uygulanacak yaptırımlar (para cezası) yönünden özel kanun niteliğindeki 4458 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı açıktır.

Bu itibarla, gerçeğe aykırı belgeler kullanılmak suretiyle düşük kıymet beyan ettiği tespit edilen davacı hakkında, 4458 sayılı Kanunun 234'üncü maddesinin 1'inci fıkrası uyarınca karara bağlanan para cezasında bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamakla birlikte, 6111 sayılı Kanunun 7'nci maddesi uyarınca dayanağı tahakkuk işleminin iptal edilmiş olması karşısında, para cezasının da iptalinde sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.

Mahkeme kararının, ek tahakkuka ilişkin işlemin, kaynak kullanımını destekleme fonu payına dair kısmı yönünden davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasına yönelik davacının temyiz istemine gelince:

12.5.1988 tarih ve 88/12944 sayılı Kararnamenin eki Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Hakkında Karara göre, gerçekleştirilen ithalat işlemleri sonucunda mal bedelinin vadeli (kredili) olarak ödenmesi halinde, mal bedelinden kaynak kullanımını destekleme fonu payı kesintisi yapılması gerekmekte olup, davaya konu işlemde bu hususta bir belirleme yapılmadığı gibi Mahkemece de anılan konuya ilişkin ayrıca bir değerlendirme yapılmaksızın hüküm kurulduğu anlaşıldığından, uyuşmazlığın sözü edilen kısmı hakkında, kaynak kullanımını destekleme fonu payının alınmasını gerektiren nedenlerin mevcut olup olmadığının araştırılması suretiyle yeniden karar verilmesi gerekli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davalı İdarenin, mahkeme kararının, işlemin, katma değer vergisine ilişkin kısmının iptaline dair hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin reddi ile anılan hüküm fıkrasının onanmasına; para cezasının iptaline ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin ise, reddine; davacının temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının redde ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına..."

25. Yine başvurucu Şirketin davada taraf olduğu Danıştay Yedinci Dairesinin 5/4/2016 tarihli ve E.2013/1472, K.2016/3767 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"İstemin Özeti : Davacı adına tescilli 17.10.2009 gün ve 35172 sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyanın kıymetinin düşük beyan edildiğinden bahisle ek olarak tahakkuk ettirilen katma değer vergisi ve kaynak kullanımını destekleme fonu payı ile katma değer vergisi üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezasına vaki itirazın reddine dair işlemleri; 6111 sayılı Kanunun 7'nci maddesinde, aynı Kanun hükümleri uyarınca katma değer vergisi matrah artırımında bulunanlar hakkında, her hangi bir ayırım ve kısıtlama getirilmeksizin, katma değer vergisi tarhiyatı yapılamayacağının açıkça ifade edilmesi karşısında, davacının matrah artırımı dikkate alınmaksızın yapılan tahakkukta ve karara bağlanan para cezasında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden Ankara Üçüncü Vergi Mahkemesinin 26.12.2012 gün ve E:2012/549; K:2012/2339 sayılı kararının; 6111 sayılı Kanunda yer alan matrah artırımına ilişkin düzenlemenin gümrük vergisi mükelleflerini kapsamadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

...

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanmış bulunan mahkeme kararının, işlemin, katma değer vergisi ile katma değer vergisi üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezasının iptaline ilişkin hüküm fıkrası, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar sözü geçen hüküm fıkrasının bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.

Mahkeme kararının, ek tahakkuka ilişkin işlemin, kaynak kullanımını destekleme fonu payına dair kısmının iptaline ilişkin hüküm fıkrasına gelince:

6111 sayılı Kanunun 7'nci maddesinde yer alan matrah artırımına ilişkin düzenleme katma değer vergisi matrahı ile ilgili olup, kaynak kullanımını destekleme fonu bakımından anılan hükmün uygulanması mümkün değildir. Bu itibarla, kaynak kullanımını destekleme fonu payının da matrah artırımına ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilmesinde isabet görülmemiştir.

12.5.1988 tarih ve 88/12944 sayılı Kararnamenin eki Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Hakkında Karara göre, gerçekleştirilen ithalat işlemleri sonucunda mal bedelinin vadeli (kredili) olarak ödenmesi halinde, mal bedelinden kaynak kullanımını destekleme fonu payı kesintisi yapılması gerekmekte olup, davaya konu işlemde bu hususta bir belirleme yapılmadığı gibi Mahkemece de anılan konuya ilişkin ayrıca bir değerlendirme yapılmaksızın hüküm kurulduğu anlaşıldığından, uyuşmazlığın sözü edilen kısmı hakkında, kaynak kullanımını destekleme fonu payının alınmasını gerektiren nedenlerin mevcut olup olmadığının araştırılması suretiyle yeniden karar verilmesi gerekli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kısmen reddine; mahkeme kararının, işlemin katma değer vergisi ile katma değer vergisi üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezasının iptaline ilişkin hüküm fıkrasının onanmasına; temyiz isteminin kısmen de kabulü ile mahkeme kararının, işlemin, kaynak kullanımını destekleme fonu payına dair kısmının iptaline ilişkin hüküm fıkrasının ise bozulmasına..."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin bir mahkeme önünde medeni hak ve yükümlülüğe ilişkin bir iddiada bulunma hakkını güvence altına aldığını, mahkemenin teşkilatının ve yargılamanın yürütülmesinin bu güvencenin kapsamında olduğunu (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36), davalarda adil yargılanma koşullarını yerine getirme yükümlülüğünün ulusal makamlara ait olduğunu ifade etmiştir (Dombo Beheer B.V./ Hollanda, B. No: 14448/88, 27/10/1993, § 33).

28. AİHM; Sözleşme'nin 6. maddesi adil yargılanma hakkını güvence altına alırken delillerin kabul edilme yöntemi konusunda herhangi bir kural koyma yetkisinin kendisinde olmadığını, ulusal kanunlar tarafından bu hususların belirleneceğini, Sözleşme'deki hak ve yükümlülükleri ihmal etmediği sürece mahkemeler tarafından yapılan hataların giderilmesi görevinin de kendisinde olmadığını belirtmiştir (Schenk/İsviçre [GK], B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45, 46). Bu açıdan AİHM yaklaşımına göre yargılama süreci bütün olarak ve bu süreçte delillerin nasıl sunulduğu da dâhil olmak üzere tüm deliller yönünden hakkaniyetsiz bir değerlendirme yapılıp yapılmadığı dikkate alınacaktır (Schuler-Zgraggen/İsviçre, B. No: 14518/89, 24/6/1993, § 66).

29. Buna paralel olarak AİHM, Sözleşme’deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Sözleşme’nin 6. maddesine göre tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmiştir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33; Kraska/İsveç, B. No: 13942/88, 19/4/1993, § 30).

30. AİHM'e göre -tarafların ileri sürdükleri delillerin kabul edilebilirliği hususunda yerel mahkemeler belirli bir takdir yetkisine sahip olmakla birlikte- mahkemeler vardıkları sonuçları haklılaştırmak için kararlarına gerekçeler gösterme yükümlülüğü altındadırlar (Suominen/Finlandiya, B. No: 37801/97, 1/7/2003, § 36). Kararlarda gerekçe belirtilme zorunluluğu, mahkemelerin tarafları adil bir şekilde dinleme yükümlülüğüyle de doğrudan ilgilidir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/1/2007, § 83).

31. Yargılama sırasında başvurucu tarafından sunulan bir kısım delilin mahkemece dikkate alınmaması şikâyeti ile ilgili olarak AİHM; mahkemenin başvurucunun bu yöndeki talebini gerekçesiz reddettiğini, kararda gerekçe olmamasının karara karşı etkili bir şekilde itiraz etme fırsatını da ortadan kaldırdığını belirterek başvuruda Sözleşme'nin 6. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Suominen/Finlandiya, § 38).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 17/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu, uyuşmazlığa konu 2009 yılına ait beyannamenin 6111 sayılı Kanun kapsamında olduğunu ve tarafına ek tarhiyat veya ceza uygulanamayacağını, faturaların gerçek olduğunu, sahteciliğin söz konusu olmadığını, 6111 sayılı Kanun'a yönelik savunmaları incelenmeden ve dikkate alınmadan karar verildiğini belirtmiştir. Ayrıca, benzer konuda tarafından açılan başka davalarda Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. Kurulu ve Danıştay Yedinci Dairesince lehine kararlar verildiğini, taraflar arasında iki yüzden fazla davanın karara bağlanarak kesinleştiğini ve başvuruya konu karar dışındaki tüm kararlarda iskontonun veya 6111 sayılı Kanun'un varlığı hâlinde iptal kararları verildiğini, kararın keyfîlik taşıdığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur.

2. Değerlendirme

34. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucu temel olarak ileri sürdüğü iddiaların değerlendirilmemesi ve kararlarda karşılanmamasından şikâyet etmektedir. Buna göre başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

37. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "...adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

38. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

39. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

40. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

41. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, §§ 35, 39).

42. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 18/6/2013, § 24).

43. Öte yandan aynı maddi ve hukuki olgudan kaynaklanan uyuşmazlıklarda mahkemelerin birbirine zıt yorumlarının varlığı ve bunun taraflarca dile getirilmesi halinde yargı yerlerinin söz konusu farklılığa ilişkin yeterli gerekçe sunması gerekir.

44. Bir başka deyişle kural olarak yargılamayı yapan mahkemelerinin aynı maddi olayları değerlendirerek farklı sonuçlara varmış olmaları, neden farklı sonuçlara vardıklarını varılan sonuca hangi nedenle ulaşıldığını başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeler sundukları sürece adil yargılanma hakkı yönünden ihlal sonucuna varılmayabilir (pek çok karar arasından bkz. Trakya Kalıp ve Plastik Kapak İmalatı Sanayi ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2017/30526, 18/11/2020, §§ 31-35). Yeterli gerekçe ile söz konusu farklılığın açıklanmaması durumunda ise gerekçeli karar hakkının ihlali söz konusu olabilir (nitekim aynı maddi olguya dayalı davada kesinleşmiş mahkeme kararlarına ilişkin iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin bkz. Kemal Turan, B. No: 2018/18194, 25/2/2021 ve Nail Hacıimamoğlu, B. No: 2016/8362, 30/9/2020).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

45. Başvurucu Şirkete ait işyerine yönelik düzenlenen Rapordaki tespitler doğrultusunda başvurucu Şirket adına, 18/5/2009 tarihli serbest dolaşıma giriş beyannamesi kapsamında ithal edilen eşyadan kaynaklı gelir eksikliğine isabet eden katma değer vergisi ile kaynak kullanımı destekleme fonu tahakkuku yapılmış ve katma değer vergisine yönelik para cezası kararı alınmıştır. Söz konusu işlemlere yapılan itirazların reddedilmesi üzerine de dava açılmıştır.

46. Mahkemece, vergiye konu eşyanın ithalinde iskonto uygulandığına dair somut bilgi ve belge ibraz edilmediğinden beyan edilen kıymetin gerçeği yansıttığı sonucuna varıldığı, beyan edilen kıymetin gerçekte ödenen kıymet olmadığına dair İdarece başkaca bir tespit de yapılmaması karşısında işlemlerde mevzuata uygunluk görülmediği belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir (bkz. § 12). İstinaf başvurusu üzerine Bölge İdare Mahkemesince ise başvurucu Şirkete ait işyerinde yapılan aramada ele geçen orijinal faturalar esas alınmak suretiyle yani eşyanın gerçek satış bedelinin araştırılması suretiyle ek tahakkuk yapıldığı, bu şekilde yapılan ek tahakkuku kusurlandıracak herhangi bir hususa rastlanmadığı ve Mahkemece satış bedeli yöntemini izleyen yöntemlere göre ek tahakkuk yapıldığı kabul edilmek suretiyle verilen kararda isabet görülmediği belirtilerek istinaf isteminin kabulüne, davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir (bkz. § 16).

47. Başvurucu, uyuşmazlığa konu 2009 yılına ait beyannamenin 6111 sayılı Kanun kapsamında olması nedeniyle söz konusu dönem itibarıyla tarafına ek tarhiyat veya ceza uygulanamayacağını, benzer konuda açtığı birçok davada iskontonun veya 6111 sayılı Kanun'un varlığı hâlinde işlemlerin iptal edildiğini ve 6111 sayılı Kanun'a yönelik savunmaları incelenmeden ve dikkate alınmadan karar verildiğini belirtmektedir. Başvurucu 6111 sayılı Kanun'a ilişkin iddialarını dava ve istinaf başvurusuna cevap dilekçelerinde açıkça dile getirmiştir.

48. Başvurucu hakkındaki benzer tahakkuk ve para cezalarına karşı açılan davalarda -bir kısmına yukarıda Danıştay içtihadı kısmında yer verilmiştir (bkz. §§ 24-25)- 6111 sayılı Kanun hükümleri uyarınca katma değer vergisi matrah artırımında bulunanlar hakkında, herhangi bir ayrım ve kısıtlama getirilmeksizin katma değer vergisi tarhiyatı yapılamayacağının belirtildiği anlaşılmaktadır.

49. Görüldüğü üzere başvurucunun benzer maddi olayla ilgili farklı kararlar bulunduğuna ve 6111 sayılı Kanun'a yönelik iddialarının temelsiz olmadığı, uyuşmazlığın sonucunu etkileyebilecek nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Yargı makamlarınca farklı bir yorum yapılması durumunda ilgili ve yeterli bir gerekçe ile iddiaların karşılanması gerekmektedir. Buna karşın Bölge İdare Mahkemesi kararında, başvurucunun 6111 sayılı Kanun'a ilişkin iddialarını karşılar mahiyette herhangi gerekçeye yer verilmediği görülmektedir.

50. Sonuç olarak başvurucunun uyuşmazlığın çözümü için esaslı nitelikteki iddia ve itirazları yargı yerlerince konu ile ilgili makul ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmamıştır. Bu sebeple yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

52. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

54. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).

55. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

56. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 6 yıl 6 ay 16 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

1. Başvurucunun İddiaları

58. Başvurucu, haksız yere hakkında ek vergi tahakkuk ettirildiğini ve para cezası uygulandığını, söz konusu bedelleri gecikme zammı ile birlikte ödemek zorunda bırakıldığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

59. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti yönünden yapılan değerlendirmede ihlal sonucuna varıldığından mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialar kapsamında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

61. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi, yeniden yargılama yapılması ve uzun yargılama nedeniyle 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

62. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

63. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

64. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

65. İncelenen başvuruda başvurucunun davasının esaslı iddiaları karşılanmadan reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Bölge İdare Mahkemesi kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

66. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

67. Somut başvuruda ayrıca makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna da varılmıştır.

68. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan zararları karşılığında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 1. Vergi Mahkemesine (E.2016/1278, K.2016/1319) GÖNDERİLMESİNE,

E. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

F. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesine (E.2017/1880, K.2018/1866) GÖNDERİLMESİNE,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.