2019/37961

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN DOĞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/37961)

 

Karar Tarihi: 23/2/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 28/7/2022-31906

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Yüksel GÜNARSLAN

Başvurucu

:

Hasan DOĞAN

Vekili

:

Av. Uğur ALTUN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, mahkûmiyet hükmü açısından tek veya belirleyici delil mahiyetinde olan ve etkin pişmanlık hükmü kapsamında alınan tanık beyanının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması amacına yönelik tanık dinletme talebinin reddi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/11/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca tanık dinletme talebinin reddedildiği iddiası dışındaki iddialar yönünden kabul edilemezlik kararı verilmiş, adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık dinletme ve sorgulama hakkı ile silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler

9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).

B. Başvuruya İlişkin Süreç

11. Başvurucu, bireysel başvuru konusu olayların geçtiği tarihte Konya Vergi Denetim Kurulu Grup Başkanlığında vergi müfettişi olarak görev yapmaktadır.

12. Başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsü sonrasında 22/11/2016 tarihinde kamu görevinden çıkarılmış; 12/1/2018 tarihinde ise görevine iade edilmiştir.

13. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen 2017/15148 sayılı soruşturma kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyen Astsubay A.D. 7/3/2018 tarihinde müdafii eşliğinde Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğünde şüpheli sıfatıyla ifade vermiştir. A.D. bu ifadesinde özetle Kocaeli'de göreve başlamasının ardından Celal kod isimli başvurucunun kendisini sabit hattan arayıp bundan sonra kendisinden sorumlu abi olduğunu belirterek görüşmek istediğini, bunun üzerine başvurucu ile bir alışveriş merkezi yakınında buluştuğunu, başvurucunun kendisine Derince ilçesinde ev bulmasında yardımcı olduğunu, başvurucuyla zaman zaman kendi evinde, zaman zaman onun evinde buluştuğunu, görüşmelerinin birinde Sakarya'dan gelen İlhan isimli bir kişinin de olduğunu, başvurucunun kendisinden himmet adı altında para istediğini, son olarak başvurucuyla buluşmak üzere evine gittiğinde orada işyerinden arkadaşı M.Ö. ile karşılaştığını beyan etmiştir.

14. Başsavcılık, aynı soruşturma dosyası kapsamında başvurucunun gözaltına alınması talimatı vermiş; 11/4/2018 tarihinde gözaltına alınan başvurucu altı gün gözaltında tutulmuştur.

15. Başvurucunun kollukta müdafiinin hazır bulunmasıyla 14/4/2018 tarihinde ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde özetle FETÖ/PDY üyesi olmadığını, bu örgütün sohbet toplantıları ve diğer faaliyetlerine katılmadığını, A.D. isimli kişiyi tanımadığını, bu kişinin kendisine iftira attığını beyan etmiştir.

16. Başvurucu, Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 16/4/2018 tarihli kararı ile tutuklanmıştır. Başvurucu, Hâkimlikçe alınan ifadesinde önceki savunmasını tekrar etmiştir.

17. Başsavcılık tarafından tamamlanan soruşturma sonunda hazırlanan 25/4/2018 tarihli iddianamede, başvurucunun 22/11/2016 tarihli ve 29896 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 677 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarıldığı, kardeşi S.D.nin ByLock kullanıcısı olduğu ve etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyen A.D.nin beyanlarına göre örgütte Celal kod adı ile Kocaeli'de askerî personele öğretmen düzeyinde mahrem abilik yaptığı iddia edilmiştir. Başsavcılık, başvurucunun FETÖ/PDY'nin yöneticisi olduğundan bahisle silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan cezalandırılması talebiyle Kocaeli 6. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır.

18. Mahkeme; iddianamenin kabulü üzerine ilk duruşma öncesi 4/5/2018 tarihli Tensip Tutanağı'nda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına, A.D.nin tanık sıfatıyla beyanının alınması için adresi itibarıyla işlem yapılmasına ve duruşmanın 24/7/2018 tarihinde yapılmasına karar vermiştir.

19. Başvurucu; müdafiinin de hazır bulunduğu 24/7/2018 tarihli ilk celsede isnat edilen suçlamayı kabul etmediğini, aleyhe beyanda bulunan A.D. isimli şahsı tanımadığını, bu kişinin beyanlarını kabul etmediğini, tanığın neden bu şekilde ifade verdiğini bilmediğini, Celal kod ismini hiçbir zaman kullanmadığını, Kocaeli'de askerî personele mahrem abilik yaptığı ve müdür yardımcılarının altında öğretmen konumunda örgütsel faaliyet yürüttüğü iddiasını kabul etmediğini beyan etmiştir. Başvurucu ayrıca önceden hazırladığı ve benzer ifadeler içeren üç sayfalık savunma dilekçesini okumuştur.

20. Mahkeme ilk celsede tanık A.D.yi yemin verdirmek suretiyle dinlemiştir. Tanık beyanının ilgili kısmı şöyledir:

"[B]en 2012 yılında Kocaeli'ne tayin olduktan sonra sanık [başvurucu] ile tanıştık, sanık beni cep telefonumdan aradı, ben daha önceden bu yapı ile bağlantım olduğu için bir şekilde telefonumu temin etmiş olabilir, bana kendisini Celal olarak tanıttı, gerçek ismini ben soruşturma aşamasında öğrendim, ilk önce kendisiyle Real'in orada buluştuk; bana ev tutmam konusunda yardımcı oldu, daha sonra kendisinin evine dini sohbet amacıyla gitmeye başladım, ben tek olarak gidiyordum, tamamen dini içerikli sohbetler yapıyorduk, örgütsel hiçbir faaliyetimiz olmadı, darbe, vatana millete ihanet, bilgi toplama, emir alıp verme gibi aramızda hiçbir konuşma ve görüşme geçmedi, sanığın bu yönde bana hiçbir emir ve talimatı, yönlendirmesi olmadı, Sakarya dan gelen İlhan isimli bir kişi vardı, bazen gelirdi, elinde bir veri tabanı vardı, oradaki kişilerle ilgili bana teyit mahiyetinde, ben de bildiklerimi söylerdim, sanık ile görüşmemiz sadece dini içerikliydi, örgütsel hiçbir faaliyetimiz olmamıştır, Kocaeli ilinde benimle ilgilenen abi konumundaki kişi olduğunu beyan etmiş ve kendisini teşhis etmiştim, etkin pişmanlık hükümleri kapsamında vermiş olduğum tüm bilgiler doğrudur, ifademde geçen herkesi teşhis ettim, bildiğim tüm hususları eksiksiz ve doğru bir şekilde anlattım, sanığın beni tanımadığı yönündeki beyanlarına bir şey diyemeyeceğim, söyleyeceklerim bundan ibarettir, benim tuttuğum ev bir cemaat evi değildi, sıradan bir aile eviydi, sanık görüşmek amacıyla beni sabit hatlardan birkaç defa aramıştı. "

21. Başvurucu, huzurda dinlenen tanık A.D.nin beyanını kabul etmediğini ifade etmiştir. Başvurucu müdafii ise tanık beyanındaki aleyhe hususları kabul etmediklerini dile getirmiştir.

22. Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki mütalaasını sunmuş ve başvurucunun isnat edilen suça ilişkin kanun maddeleri uyarınca cezalandırılmasını talep etmiştir. Başvurucu; esas hakkındaki mütalaayı kabul etmediğini, beraatini ve tahliyesini talep ettiğini ifade etmiştir. Başvurucu müdafii esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanda bulunmak üzere süre talep etmiştir. Mahkeme tanık A.D.nin soruşturma evresindeki ifadesinde ismi geçen ve teşhis ettiği M.Ö. ve İlhan kod isimli İ.G. hakkındaki soruşturmaların akıbetlerinin sorulmasına, başvurucu müdafiine esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanlarını yazılı olarak sunması için gelecek celseye kadar süre verilmesine ve duruşmanın 24/10/2018 tarihine ertelenmesine karar vermiştir.

23. Tanık A.D.nin soruşturma ve kovuşturma evrelerindeki beyanlarında başvurucu ile yaptıkları sohbet toplantılarına iki üç defa katıldığı ileri sürülen İ.G.nin Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığında müdafi eşliğinde şüpheli sıfatı ile verdiği 14/11/2017 tarihli ifadeye ilişkin tutanak Mahkemeye 27/8/2018 tarihinde ulaştırılmıştır. Anılan İfade Tutanağı'ndan İ.G.nin bu örgüt ile hiçbir bağının olmadığını ve kendisine gösterilen fotoğraflardaki kişileri tanımadığını beyan ettiği anlaşılmıştır.

24. Mahkeme 24/10/2018 tarihli ikinci celsede İ.G.nin İfade ve Teşhis Tutanaklarını okuyarak başvurucuya bu belgelere karşı diyeceklerini sormuştur. Başvurucu, İ.G. isimli şahsı tanımadığını ve Kırklareli'de hiç bulunmadığını beyan etmiştir. Başvurucu müdafii, başvurucu ile tanıştırıldığı söylenen eski Astsubay M.Ö. ile İ.G.nin duruşmada tanık olarak dinlenilmesini talep etmiştir. Cumhuriyet savcısı önceki celsede sunduğu esas hakkındaki mütalaada kısmi değişiklik yaparak başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticiliği suçu yerine silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasını talep etmiştir.

25. Mahkeme, kurduğu ara kararı ile başvurucu müdafiinin tanık dinletme talebinin reddine karar vermiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:

"Makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkı kapsamında yer alması, dosyanın geldiği aşama, sanık müdafinin talep ettiği isimlerin yargılamaya fayda getirmeyeceği dikkate alınarak bu yöndeki araştırma taleplerinin reddine oy birliği ile karar verildi."

26. Başvurucu; ikinci celsede esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanında, aleyhindeki tek delilin kendisine iftira atan kişinin herkesin bilebileceği genel bilgiler içeren çelişkili beyanları olduğunu ifade ederek beraatini talep etmiştir. Yine başvurucu; duruşma öncesi ibraz ettiği savunma dilekçesi ile tanık A.D.nin beyanlarını doğrulayan tek bir delil bulunmadığını, A.D.nin beyanlarında isimleri geçen M.Ö. ve İ.G.nin dosyalarının getirtilmesinin bu kişilerin dinlenilmesi yerine geçmeyeceğini ileri sürmüştür. Başvurucu müdafii ise dosyada, tanık vasfına ulaşması mümkün olmayan bir tanık beyanından başka bir delil olmadığını, bu tanığın ise isim verirse serbest kalacağını bilen ve bundan faydalanan bir kişi olduğunu, bu beyana itibar edilmemesi gerektiğini belirtmiştir.

27. Mahkeme 24/10/2018 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Tanık [A.D.nin], gerek soruşturma ve gerekse de, kovuşturma aşamasında sanığın abi konumunda sivil şahıs olduğunu beyan etmesi, mesleği ve eşgali üzerine net beyanlar vermesi nedeniyle, tanığın beyanlarının tutarlı ve itibar edilebilir olduğu anlaşılmaktadır.

Sanığın özellikle soruşturma aşamasında arada gördüğü İlhan kod isimli şahsın [İ.G.] adında mahrem bir imam olduğu, Kırklareli Emniyet ve CBS tarafından hakkında FETÖ/PDY mahrem imamlığı nedeniyle üyelik suçundan işlem yapıldığı anlaşılmıştır. Bu kişiye ait soruşturma ifadeleri dosyaya getirtilmiştir.

Ayrıca zaten hakkındaki isnatları reddeden başka dosya sanığı tutuklu [M.Ö.nün] de bu anlamda tanık [A.D.yi] doğrulaması, kendisi hakkındaki isnatları da kabul anlamına geleceğinden beklenemezdi. Tanık [A.D.] adı geçenin dosyasında da tanıklık yapmış, ancak [M.Ö.] tarafından diğer tüm FETÖ dosyalarından bilindiği üzere, sadece tanığın sürekli çeliştiği belirtilmiştir. Bu anlamda, [İ.G.] ve [M.Ö.nün] tanıklıklarına sübut anlamında başvurulmasa da, tanık [A.D.nin] beyanlarının kurgu olmadığını göstermesi açısından değinmek zaruridir.

 [...] tanık beyanına göre, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün asker mahrem yapılanmasında yer aldığı anlaşılan sanığın, bu mahrem yapılanmada sivil imam olarak görev yapıp, bu kapsamda örgüt mensubu asker kişilerle irtibat halinde olduğu, örgüt mensuplarının düzenlediği sohbetleri düzenlediği, ayrıntıları delillerin değerlendirilmesi bölümünde anlatılan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mahrem yapılanması içerisinde bulunan sivil kişiler tarafından örgüt mensubu asker kişilerle irtibat kurulmasında kullanılan sabit hatları da kullandığı anlaşılan sanığın, örgüt hiyerarşisinde öğretmen olarak tabir edilen mahrem sivil imam olarak görev yaptığı, örgütsel gizliliği sağlamaya yönelik olarak örgüt mensuplarıyla sabit hattan irtibat kurduğu, bu aramaların öncesinde ve sonrasında belli bir zaman dilimi içerisinde hakkında FETÖ/PDY terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma bulunan diğer asker şahısların da arandığı anlaşılmıştır. Bu kapsamda sanığın suçtan kurtulmaya dönük savunmalarına mahkememizce itibar edilmemiştir. Bu hususlar dosya kapsamındaki diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde, öğretmen konumunda mahrem imam olup “Celal” kod adını kullanan sanığın örgütle organik bağ kurduğunda kuşku bulunmadığı, bu şekilde sübutu kabul edilen eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği, belirli bir hiyerarşik disiplin içinde gerçekleşmiş oluşudurumu göz önüne alındığında FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçunu oluşturduğundan eylemine uyan TCK'nın 314/2. maddesi gereğince, Türk Silahlı Kuvvetleri sanık tarafından işlenen suç mensuplarına, örgüt içi tanımlamayla “öğretmen” sıfatıyla sivil imamlık yapan sanık açısından örgüt içindeki etkili üyelik konumu da gözetilerek, suçun işleniş biçimi ve kast yoğunluğu nazara alınarak alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle cezalandırılması cihetine gidilmiş[tir.]"

28. Başvurucu ve müdafii ayrı ayrı hazırladıkları dilekçeler ile -diğerlerinin yanı sıra- tek bir kişinin soyut, subjektif ve çelişkili beyanlarına dayanılarak karar verildiğini, beyanı hükme esas alınan tanığın aynı suçtan yargılanan bir sanık olması ve atılı suçtan kurtulmak amacı ile gerçeğe aykırı beyanda bulunması nedeniyle beyanlarına itibar edilemeyeceğini, tanık A.D.nin ifadelerinde isimleri geçen M.Ö. ve İ.G.nin huzurda dinlenilmesi taleplerinin silahların eşitliği ilkesine aykırı olarak reddedildiğini belirterek hükme yönelik istinaf kanun yoluna başvurmuşlardır.

29. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 2/1/2019 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Astsubay olarak görev yapıp ihraç edilen tanık [A.D.nin] sanığın Celal Kod adını kullandığına, sabit hatlardan kendisini aradığına ve kendisi ile ilgilenen mahrem imam olduğuna dair sanığın aracı, çocuklarının sayısı, sanığın oturduğu mahalleyi (Arslanbey mahallesi) içeren ayrıntılı etkin pişmanlık kapsamındaki soruşturma ve kovuşturma beyanları ile [M.Ö.] dosyasında tanık sıfatıyla verdiği ayrıntılı ifadeler, dosya içerisinde bulunan diğer deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde;

Yapılan yargılamaya, dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, karar yerinde gösterilip incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, cezayı artırıcı ve azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınarak, savunmanın inandırıcı gerekçelerle red edilmesine, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre, verilen hükümde bir isabetsizlik bulunmadığından sanık ve müdafiinin talepleri yerinde görülmemiş olmakla, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 280/1-a maddesinin ilk cümlesi uyarınca İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE..."

30. Başvurucunun benzer taleplerle temyiz ettiği karar, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 27/6/2019 tarihli onama kararı ile kesinleşmiştir.

31. Başvurucu 20/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

32. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."

33. 5237 sayılı Kanun'un "Etkin pişmanlık" kenar başlıklı 221. maddesi şöyledir:

"(1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz.

(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır.

(5) Etkin pişmanlıktan yararlanan kişiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir.

(6) (Ek: 6/12/2006 – 5560/8 md.) Kişi hakkında, bu maddedeki etkin pişmanlık hükümleri birden fazla uygulanmaz."

34. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Delillerin ortaya konulması ve reddi " kenar başlıklı 206. maddesi şöyledir:

"(1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek cümleler: 25/5/2005 - 5353/29 md.) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.

 (2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:

a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.

b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.

c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.

 (3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.

 (4) (Mülga: 25/5/2005 - 5353/29 md.)"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Anayasa Mahkemesinin 23/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

36. Başvurucu; tanık A.D.nin soyut ve gerçeğe aykırı nitelikteki aleyhe beyanlarının mahkûmiyet kararına esas kabul edilen tek delil olduğunu, bu beyanlarda ifade edilen olguların aksinin ispatı amacıyla yine tanık A.D.nin beyanlarında isimleri geçen M.Ö. ve İ.G.nin mahkeme huzurunda dinlenilmesine ilişkin taleplerinin kabul edilmediğini ve bu suretle iddia makamı karşısında önemli ölçüde dezavantajlı duruma düşürülerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Bakanlık görüşünde;

i. Başvurucunun şikâyetlerinin esas itibarıyla yargılamanın sonucuna, delillerin değerlendirilmesine, hukuk kurallarının yorumuna ve uygulanmasına ilişkin olduğu, Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasına göre kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası veya açık bir keyfîlik bulunmadıkça bu takdire müdahalesinin söz konusu olamayacağını birçok kararında dile getirdiği ve somut olayda dosyadaki bilgi ve belgeler dikkate alınarak yapılan yargılama ve kurulan hükümde herhangi bir bariz takdir hatası veya açıkça keyfî bir durum olmadığı ifade edilmiştir.

ii. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin kural olarak yargılamayı yürüten mahkemeye ait olduğu, somut olayda Mahkemenin dosyadaki mevcut delilleri, alınan savunmaları, beyanları, diğer bilgi ve belgeleri birlikte değerlendirerek tanık dinletme talebinin dosyaya bir yenilik katmayacağı sonucuna ulaşarak talebi reddettiği, bahse konu talebin reddine ilişkin kararın gerekçeli şekilde verildiği ve açık bir keyfîlik içermediği beyan edilmiştir.

iii. Başvurucunun Mahkemedeki savunmasında, ifadelerine başvurulmasını istediği kişilerin neden ve hangi hususa ilişkin olarak dinlenmesini talep ettiğini belirtmediği hatta dinlenmesini talep ettiği kişileri isim ve adres gibi ayırt edici bilgiler vermek suretiyle somutlaştırmadığı ifade edilmiştir.

iv. Dosyada mevcut diğer delillerin niteliği gözönüne alındığında başvurucunun tanık olarak dinlenilmesini istediği kişilerin beyanlarının ve araştırılmasını istediği diğer hususların davanın sonucu üzerinde belirleyici etkisi olmadığı Anayasa Mahkemesinin takdirine sunulmuştur.

38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur.

B. Değerlendirme

39. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

41. Başvurunun özü, mâhkumiyet hükmü açısından tek delil mahiyetinde olan iddia tanığı beyanının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması amacı taşıyan tanık dinletme talebinin reddedilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğidir. Başvurucu tarafından mahkemede hazır edilmeleri mümkün olmayan bu kişilerin dinlenilmesi ancak mahkemenin bu yönde göstereceği çaba ile mümkün olabilecektir. Başvurucu, yargılamanın herhangi bir aşamasında, dinlenilmesini talep ettiği M.Ö. ve İ.G.nin ne şekilde beyanda bulunacağına ilişkin bir açıklama yapmamıştır. Anılan kişilerin dinlenilmeleri talebi başvurucu lehine tanıklık yapmaları amacından ziyade iddia tanığının beyanlarının çürütülmesi amacına yöneliktir. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarının tamamının adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

43. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

44. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "... ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkelerin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkelere uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir (Murat Polat ve Sebahattin Ünlü, B. No: 2014/13254, 7/11/2019, § 42;Ruhşen Mahmutoğlu, B. No:2015/22, 15/1/2020, § 56).

45. Ceza davasında ulaşılması hedeflenen temel amaç, maddi gerçeğin adil yargılanma hakkına uygun olarak ortaya çıkarılmasıdır. Çelişmeli yargılama ilkesi, bu amacın gerçekleştirilmesinin en önemli unsurlarındandır. Anılan ilke taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla ceza davalarında mahkemenin kararını etkilemek amacıyla dosyaya sunulan görüş ve delillerden sanığın haberdar olmasına, bunlara karşı etkili bir şekilde karşı çıkmasına fırsat verilmesi gerekir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 25; Cezair Akgül, B. No: 2014/10634, 26/10/2016, §§ 27-31).

46. Çelişmeli yargılamanın bir amacı da dosyaya bir görüşün/talebin girmesini sağlamakla sınırlı olmayıp onun mahkemece dikkate alınarak bir sonuca ulaşılmasını sağlamaktır. Çelişmeli yargılama ilkesi, sanığın aleyhindeki delillerin çelişmeli bir usul ile mahkemeye sunulmasını ve sadece tanık beyanlarının değil diğer delillerin de tartışılmasını gerektirir. Böylelikle sanıklar delilin davayla ilgisini ve ağırlığını değerlendirerek güvenirliği hususundaki iddia ve itirazlarını dile getirebilecektir (Cezair Akgül, § 28).

47. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi ise davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18), iddia makamı tarafından gösterilen ve edinilen maddi bilgilerin açıklanmasını, ceza yargılamasında sanığın aleyhine bir hukuki durumun yaratılmamasını da kapsamaktadır (Yankı Bağcıoğlu ve diğerleri [GK], B. No: 2014/253, 9/1/2015, §§ 63, 64).

48. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten mahkemeye aittir. Bu konuda değerlendirme yapmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte yargılamanın adil yargılama hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine gerektiği ölçüde riayet edilip edilmediği Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır. Anılan ilkeler kapsamında yapılacak incelemede, delillere ilişkin olarak iddia ve savunma makamı arasında oluşturulan dengesizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir. Özellikle sanığın kendisinin elde etme olanağı bulunmayan deliller bakımından yargı makamlarınca savunmaya bunların aksini ortaya koyma hususunda makul imkânların sunulması gerekir (Murat Polat ve Sebahattin Ünlü, § 46; Ruhşen Mahmutoğlu, § 60).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

49. Somut olayda başvurucu; FETÖ/PDY'nin mahrem asker yapılanmasında Celal kod adı ile öğretmen tabir edilen sivil imam olarak görev yaptığı, bu kapsamda örgüt mensubu asker kişilerle irtibat hâlinde olduğu, örgüt mensuplarına sohbet toplantıları düzenlediği ve örgüt mensubu asker kişilerle irtibat kurulmasında sabit hatları kullandığından bahisle silahlı terör örgütü üyeliği suçundan hapis cezası ile cezalandırılmıştır.

50. Eski bir astsubay olan ve anlatımları hükme esas alınan tanık A.D. başvurucu ile 2012 yılında Kocaeli'ye tayin olduktan sonra başvurucunun kendisini cep telefonu ile araması sonrasında tanıştığını, başvurunun kendisini Celal olarak tanıttığını, bu kişinin gerçek ismini soruşturma evresinde öğrendiğini, kendisi ile ilgilenen abi konumundaki başvurucunun evine dinî sohbet amacıyla gitmeye başladığını, başvurucunun evinde Sakarya'dan gelen İlhan isimli kişi ve aynı askerî birlikte görev yaptığı M.Ö. ile karşılaştığını beyan etmiştir (bkz. §§ 13, 20). Yargılama sürecinde tanık A.D.nin beyanında İlhan kod adı ile anılan kişinin İ.G. olduğu tespit edilmiştir.

51. Başvurucu; soruşturma ve kovuşturma evrelerindeki savunmalarında aleyhe beyanda bulunan tanık A.D.yi tanımadığını, bu tanığın beyanlarının çelişkili olduğunu ve iftira kastı ile hareket ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca vergi müfettişi olarak görev yapması nedeni ile meslek hayatı boyunca çok fazla kişi hakkında ağır sonuçlar doğuran işlemler yaptığını, tanığın da bu kişilerden veya bu kişilerin tanıdıklarından biri olabileceğini beyan etmiştir. Mahkeme tarafından başvurucu ve müdafiinin katıldığı ilk celsede hazır edilen tanık A.D. önceki beyanları ile uyumlu şekilde ifade vermiştir. Başvurucu ve müdafii, beyanı hükme esas alınan tanık A.D.yi sorgulama imkânı bulmuştur.

52. Yargılamanın ikinci celsesinde tanık A.D.nin beyanlarında bahsedilen İ.G.nin Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığında müdafi eşliğinde şüpheli sıfatı ile verdiği 14/11/2017 tarihli ifadeye ilişkin tutanak, başvurucu ve müdafiine okunmuş ve diyecekleri sorulmuştur. Başvurucu müdafii söz konusu celsede İ.G. ve M.Ö.nün tanık olarak dinlenilmesini talep etmiştir. Mahkeme; makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkı kapsamında yer alması, dosyanın geldiği aşama ve talep edilen isimlerin dinlenilmesinin yargılamaya fayda getirmeyeceği gerekçeleriyle talebin reddine karar vermiş ve devamında mahkûmiyet hükmünü açıklamıştır (bkz. § 25).

53. Mahkemenin gerekçeli kararında tanık A.D.nin soruşturma ve kovuşturma evrelerindeki beyanlarının başvurucunun örgüt içindeki konumu, mesleği ve eşkâline ilişkin net açıklamalar içermesi nedeniyle tutarlı ve itibar edilebilir olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yine gerekçeli kararda M.Ö. ve İ.G.nin kendileri hakkında yürütülen yargılamalar kapsamında alınan beyanları, başvurucu tarafından duruşmada sorgulanan tanık A.D.nin anlatımlarının kurgu olup olmadığı hususuna ilişkin olarak irdelenmiştir. Bu kapsamda hakkındaki isnatları reddeden başka dosya sanığı tutuklu M.Ö.nün -kendisi hakkındaki isnatları da kabul anlamına geleceğinden- tanık A.D.yi doğrulamasının beklenemeyeceği kanaatine ulaşıldığı belirtilmiştir (bkz. § 27). Bölge Adliye Mahkemesi kararında da tanık A.D.nin başvurucunun Celal kod adını kullandığına, sabit hatlardan kendisini aradığına ve kendisi ile ilgilenen mahrem imam olduğuna dair başvurucunun aracı, çocuklarının sayısı ve oturduğu mahalleyi içeren soruşturma ve kovuşturma evrelerindeki ayrıntılı beyanları ile M.Ö.nün dosyasında tanık sıfatıyla verdiği ifadeler bir bütün olarak değerlendirilerek başvurucunun istinaf isteminin esastan reddi sonucuna ulaşılmıştır (bkz. § 29).

54. Başvurucunun tanık A.D.nin beyanlarının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması amacına yönelik olarak bu beyanlarda isimleri geçen kişilerin dinlenilmesi talebi Mahkemece kabul edilmemiştir. Bununla birlikte tanık A.D., başvurucu ve müdafiinin hazır bulunduğu celsede dinlenmiş ve savunmaya tanık A.D.yi sorgulamak suretiyle beyanlarının doğruluğunu ve güvenilirliğini sınama imkânı tanınmıştır. Ayrıca İ.G.nin kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında alınan ve örgüt üyeliği suçunun inkârına yönelik beyanları okunarak başvurucu ve müdafiine bu beyana ilişkin savunma yapma imkânı sağlanmıştır. Dahası Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi gerekçeli kararlarında tanık A.D.nin beyanlarının neden tutarlı ve itibar edilebilir olduğuna ilişkin açıklamalara yer verilerek başvurucunun bu beyanların doğruluğu ve güvenilirliğine ilişkin itirazları yanıtlanmıştır.

55. Sonuç olarak somut olayda başvurucunun talepleri, Mahkemenin bu talebi ret gerekçesi, maddi olayın niteliği, yargılamanın bütünü ve gerekçeli karar birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun usule ilişkin imkânlardan yararlandığı ve dezavantajlı konuma düşürülmediği anlaşıldığından silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine yönelik bir ihlal bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM ve M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM ve M. Emin KUZ'un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 23/2/2022tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu mâhkumiyet hükmü açısından tek delil mahiyetinde olan iddia tanığı beyanının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması amacı taşıyan tanık dinletme talebinin reddedilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir.

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), adli makamlar ile işbirliği yaparak bazı avantajlar elde eden suç ortağından temin edilen delillerin mâhkumiyet hükmü açısından tek veya belirleyici olarak kullanılmasının suç isnadı altındaki kişiye karşı yürütülen yargılamanın adilliğini zedeleyebileceğini kabul etmektedir (Habran ve Dalem/Belçika, B. No: 43000/11, 17/1/2017 § 94-96; Adamco/Slovakya, B. No: 45084/14, 12/11/2019, § 56). AİHM'e göre, tanıklar tarafından bazı hukuki faydalar karşılığında verilen ifadeler doğaları gereği kötü kullanılmaya açıktır ve bu adil yargılanma hakkı yönünden son derece mahzurlu sonuçlar doğurabilir (Habran ve Dalem/Belçika, § 100; Adamco/Slovakya, § 59). AİHM, bir suç ortağından temin edilen delile ilişkin olarak yapılması gereken denetimin yoğunluğu ile suç ortağının sağladığı delil karşılığında elde ettiği yararın önemi arasında bir orantının bulunduğunu kabul etmektedir (Adamco/Slovakya, §§ 69-72).

3. Somut başvuruda başvurucunun mahkûmiyetine esas alınan tek delil, hakkında aynı örgüte üye olduğu iddiası ile yargılama yapılan bir kişinin etkin pişmanlık hükmünden yararlanmak amacıyla soruşturma ve kovuşturma evrelerinde tanık sıfatıyla verdiği bilgilerdir.

4. Başvurucu müdafii ikinci celsede tanık A.D.nin beyanlarında isimleri zikredilen iki kişinin tanık olarak dinlenilmesini talep etmiştir. Mahkeme, makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkı kapsamında yer alması, dosyanın geldiği aşama ve talep edilen isimlerin dinlenilmesinin yargılamaya fayda getirmeyeceği gerekçeleriyle talebin reddine karar vermiş ve devamında mahkûmiyet hükmünü açıklamıştır. Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi kararlarında, mahkûmiyete esas alınan tek delilin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyen tanıktan temin edildiği ve tanığın beyanında anılan kişilerin dinlenilmesi taleplerinin reddedildiği hususlarına ilişkin herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiştir.

5. Derece mahkemelerinin başvurucunun mahkûmiyet kararının tek dayanağı olan tanık beyanlarının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması amacına yönelik olarak bu beyanlarda isimleri geçen kişilerin dinlenilmesi talebini reddetmesi, başvurucuyu iddia makamı karşısında usule ilişkin imkânlardan yararlanma noktasında önemli ölçüde dezavantajlı konuma düşürmüştür.

6. Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyen, aynı davada yargılanıp tanık sıfatıyla beyanlar veren ve bu beyanlar sonucunda başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmasına neden olan tanık sıfatlı kişinin beyanlarının doğruluğunun ve güvenirliğinin sınanması için başvurucuya bir imkân tanınması gerekirdi. Derece mahkemesi başvurucu müdafiinin dinlenmesini talep ettiği kişileri tanığın beyanlarının manipülatif olup olmadığı konusunu açıklığa kavuşturmak için huzurda dinleyip, beyanlarını alabilirdi. Başvurucunun iddialarını kendi imkânlarıyla ispat etmesi olanaklı değildir. Bu koşullarda Mahkemece izlenen yöntemin çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin gereklerine uygun olmadığı ve başvurucunun menfaatlerini koruyan güvenceler içermediği açıktır. Bu durum, yargılamanın bir bütün hâlinde adil olmaktan çıkmasına neden olmuştur. Mahkemenin, başvurucu müdafii tarafından talep edilen isimlerin dinlenilmesinin yargılamaya fayda getirmeyeceği görüşü, somut olay bağlamında, adil yargılama hakkı bakımından sorunludur.

7. Kaldı ki başvurucunun gözaltına alındığı 11/4/2018 tarihi ile mahkûmiyet hükmünün verildiği 24/10/2018 tarihi arasındaki 6 ay 13 günlük yargılama süresi göz önüne alındığında Mahkemenin anılan taleplerin reddine gerekçe olarak makul sürede yargılanma hakkını göstermesinin dava dosyasına yansıyan somut olgular ve yargılama süreci ile uyumlu olmadığı açıktır.

8. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 Engin YILDIRIM

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Mahkûmiyet kararı açısından tek veya belirleyici delil mahiyetinde olan tanık beyanının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması amacıyla tanık dinletme talebinin reddedilmesi sebebiyle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvuruda mezkûr ilkelerin ihlal edilmediğine karar verilmiştir.

Kararın gerekçesinde; adil yargılanma hakkı kapsamında bulunan söz konusu ilkelerin anlamları ve amaçları aktarılarak, tanığın beyanlarında isimleri geçen kişilerin dinlenilmesi talebi mahkemece kabul edilmemekle birlikte, tanığın başvurucunun ve müdafiinin hazır bulunduğu celsede dinlenildiği ve bunlar tarafından sorgulanmak suretiyle beyanlarının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanmasına imkân sağlandığı, ayrıca bu tanığın beyanında adı geçen bir kişinin suçun inkârına yönelik beyanları okunarak başvurucuya bu beyana ilişkin savunmasını yapma imkânının tanındığı belirtilerek anılan ilkelerin ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

Bilindiği gibi, adil yargılanma hakkının kapsamında yer alan bu ilkeler usul güvenceleri arasındadır. Çelişmeli yargılama ilkesi, maddî gerçeğin adil yargılanma hakkına uygun olarak ortaya çıkarılmasını amaçlamakta; silahların eşitliği ilkesi ise, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı şartlara tâbi tutulması ve karşı tarafa göre daha zayıf bir duruma düşürülmeden iddia ve savunmalarını mahkeme önünde makul bir şekilde dile getirme fırsatına sahip olmaları anlamına gelmektedir.

Yine kararda belirtildiği üzere ilke olarak, bir davadaki delilleri değerlendirme yetkisi yargılamayı yapan mahkemeye ait olsa da, yargılamada mezkûr ilkelere gerektiği gibi uyulup uyulmadığının Mahkememizin denetim yetkisi kapsamında olduğu bilinmektedir. Bu kapsamda yapılacak incelemede, delillere ilişkin olarak taraflar arasında oluşturulan dengesizlik iddialarının da yargılamanın bütünü bakımından değerlendirilmesi ve özellikle sanığın kendisinin elde etmesi mümkün olmayan deliller bakımından savunma için makul imkânların tanınması gerekmektedir.

Diğer taraftan, adlî makamlarla işbirliği yaparak bazı avantajlar sağlayan suç ortağından elde edilen delillerin mahkûmiyet açısından tek veya belirleyici delil olarak kullanılması adil yargılanma hakkına aykırı bulunmayabilirse de, bu şekilde elde edilen delillerin doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması bakımından savunmaya bunlara yönelik itirazlarını ileri sürerek aksini kanıtlama konusunda makul imkânlar verilmesi ve bu itirazların yargılama mercii tarafından özenle değerlendirilerek cevaplanması zorunludur.

Çoğunluğun gerekçesinde de aktarılan Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarındaki bu ilkelere rağmen, incelenen başvuruda farklı değerlendirmelerle ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Kararın “Olay ve Olgular” kısmında da açıklandığı gibi, vergi müfettişi olarak görev yapmakta iken darbe teşebbüsünün ardından kamu görevinden çıkarılan, ancak bir yıl sonra görevine iade edilen başvurucu, bundan da yaklaşık olarak iki ay sonra etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyen bir kişinin verdiği ifade üzerine gözaltına alınarak tutuklanmıştır.

Başvurucu soruşturmanın ve kovuşturmanın bütün aşamalarında, aleyhinde beyanda bulunan kişiyi tanımadığını ve bu kişinin beyanları ile suçlamayı kabul etmediğini; duruşmanın ikinci celsesinde de, bu kişinin ifadesinde adları geçen kişileri tanımadığını belirtmiş ve bu kişilerin duruşmada tanık olarak dinlenilmesini talep etmiştir.

Mahkeme ara kararı ile başvurucunun tanık dinletme talebinin reddine karar vermiş ve aynı celsede 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetmiştir. Başvurucunun aynı gerekçelerle yaptığı istinaf ve temyiz başvuruları da reddedilmiştir.

Somut olayda, mahkemenin gerekçeli kararından da anlaşılacağı üzere başvurucunun mahkûmiyetine esas alınan tek delil, aynı örgüte üye olduğu iddiası ile yargılanan bir kişinin etkin pişmanlık hükümlerden faydalanmak amacıyla soruşturma ve kovuşturma evrelerinde tanık sıfatıyla verdiği ifadelerdir.

Başvurucu ve müdafii, ifadesi hükme esas alınan bu tanığı sorgulama imkânını bulmuş, ancak mahkeme tanığın beyanlarında isimleri geçen iki kişinin tanık olarak dinlenilmesi talebini kararda belirtilen gerekçelerle reddetmiştir.

İlk derece mahkemesinin anılan kişilerin dinlenilmesinden sonra da aynı kanaate ulaşarak başvurucuyu mahkûm etmesi mümkün olduğu hâlde, bunların dinlenilmesinin yargılamaya katkı sağlamayacağını belirterek sadece iddia tanığının beyanlarını dikkate alması ve tutuklu olarak yargılanan başvurucunun, tanığın beyanlarının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması için dinlenilmesini talep ettiği tanıklarla ilgili olarak gerekli ve yeterli değerlendirmeyi yapmadan bu talebi reddetmesi, başvurucuyu iddia makamı karşısında usule ilişkin imkânlardan yararlanma hususunda önemli ölçüde dezavantajlı bir duruma düşürmüştür. Bölge Adliye Mahkemesi ile Yargıtay tarafından da bu konuda bir değerlendirme yapılmamıştır.

Başvurucunun gözaltına alınmasıyla mahkûmiyet kararının verildiği tarih arasındaki yaklaşık altı aylık süre dikkate alındığında, ilk derece mahkemesinin, tanık dinletme talebinin makul sürede yargılanma hakkı bağlamında yargılamanın uzamasına yol açacağı yönündeki değerlendirmesinin de ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Başka bir anlatımla, sözü edilen tanıktan elde edilen delilin mahkûmiyet için kullanılması tek başına adil yargılanma hakkını zedelemese de, başvurucunun bu delilin doğruluğunun test edilmesine yönelik talebinin -özenli bir değerlendirme sonucunda cevaplanmadan- reddedilmesi, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin gereklerine uygun olmayan bir sonuç doğurmuştur.

Bu sebeplerle, adil yargılanma hakkı kapsamındaki çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 M. Emin KUZ