2019/4977

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FENER MADEN YAPI İNŞAAT OTELCİLİK TURİZM VE TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/4977)

 

Karar Tarihi: 24/11/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 20/1/2022-31725

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Fener Maden Yapı İnşaat Otelcilik Turizm ve Ticaret Ltd. Şti.

Vekili

:

Av. Mehmet Suat ALAYBEYOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun iptal edilmesine rağmen tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/2/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, turizm ve otelcilik işiyle iştigal eden bir limitet şirkettir.

A. Olayın Arka Planı

9. Zonguldak ili Karadeniz Ereğlisi ilçesi Göktepe köyünde kâin 649 parsel numaralı taşınmaz 1983 yılından önceki bir tarihte yapılan kadastro çalışması sonucu A.B. adına tespit ve tescil edilmiştir.

10. Hazine tarafından 21/5/1996 tarihinde Karadeniz Ereğli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) açılan davayla taşınmazın kıyı kenar çizgisinin içinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun iptal edilmesine ve tespit dışı bırakılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.

11. Mahkeme tarafından 13/6/1996 tarihinde Tapu Sicil Müdürlüğüne yazı yazılarak "Davalıdır." şerhinin tapu siciline işlenmesi talep edilmiştir. Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından bu talep yerine getirilerek "Davalıdır. 19.06.1996 Yev:1096" şerhi tapu sicilinin beyanlar hanesine işlenmiştir.

12. Yargılama devam ederken A.B.nin mirasçıları 24/1/2008 tarihinde 500.000 TL bedelle taşınmazı başvurucuya satmıştır. Bu tarihten sonra başvurucu, davalı olarak davaya dâhil edilmiştir.

13. Yargılama sırasında birkaç kez karar verilip Yargıtay tarafından bozulduktan sonra Mahkemece en son 12/7/2012 tarihinde verilen kararla taşınmazın tapusunun iptaline ve taşınmazın tespit dışı bırakılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, taşınmazın denizin doldurulması suretiyle oluşturulduğu ve tarıma elverişli olmadığı tespiti yapılmıştır. Ayrıca taşınmazın özel mülkiyete konu olmasının hukuken mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Karara yönelik temyiz istemi Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10/12/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Karar düzeltme isteminin aynı Dairenin 24/6/2014 tarihli kararıyla reddi üzerine karar kesinleşmiştir.

B. Bireysel Başvuruya Konu Tazminat Davası Süreci

14. Başvurucu 15/7/2014 tarihinde 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesine dayalı olarak Hazine aleyhine tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde, taşınmazın tapusunun tazminatsız olarak iptal edilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, satın alma bedeli olarak ödediği 500.000 TL'nin güncellenip tazminat olarak ödenmesi talebinde bulunmuştur.

15. Mahkeme 27/10/2015 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, resmî satış senedinin arkasında "Davalıdır. 19.06.1996 Yev:1096" ibaresi yazılı olduğuna ve tarafların senedin bu kısımda imzalarının bulunduğuna dikkat çekilmiştir. Kararda, 4721 sayılı Kanun'un 1020. maddesinde yer alan ve kimsenin tapu sicilindeki kaydı bilmediğini iddia edemeyeceğini ifade eden hükme atıfta bulunularak başvurucunun taşınmazın davalı olduğuna ilişkin şerhi tapu sicilinde görmesine rağmen taşınmazı satın almasının basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğüne aykırı olduğu ifade edilmiştir. Kararda ayrıca başvurucunun Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin önceki malikler aleyhine kararı bozması üzerine davanın ilk derece mahkemesinde derdest olduğu sırada taşınmazı satın aldığına da vurgu yapılmıştır. Kararda son olarak kanun koyucunun tacirlere basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğü yüklediği hatırlatılarak tazminat isteminin reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

16. Mahkeme kararı Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin (Daire) 5/7/2018 tarihli kararıyla oyçokluğuyla onanmıştır. Karara muhalif kalan üye, eski malike tanınan haklardan yeni malikin de yararlanması gerektiğini ifade etmiştir.

17. Karar düzeltme istemi, Dairenin 17/1/2019 tarihli kararıyla yine aynı üyenin karşıoyu ve oyçokluğuyla reddedilmiştir. Başvurucu 4/2/2019 tarihinde kararı öğrendiğini belirtmiştir.

18. Başvurucu 18/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunda geçen deyimlerden;

Kıyı çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi,

Kıyı Kenar çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırını,

Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı,

...

ifade eder."

20. 3621 sayılı Kanun'un 5. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

"Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır."

21. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi şöyledir:

"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.

Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.

Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür."

22. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18/11/2009 tarihli ve E.2009/4-383, K.2009/517 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Bu aşamada, kadastro işlemlerinden doğan zararın, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zarar kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunun açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

...

Davaya konu somut olayda, yapılan kadastro işlemine süresi içinde Hazine adına itiraz etmekle yükümlü olan görevliler üzerlerine düşen görevlerini yapmamışlardır. Tapu işlemleri kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan T.M.K. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.

Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi yada yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Bu itibarla, kadastro görevlilerinin dayanaksız yada gerçek hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemelerini ve taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmalarını da aynı kapsamda düşünmek gerekir.

...

Sonuç itibariyle; davacının, Devletin kusursuz sorumluluğundan kaynaklanan bir zararının oluştuğu ve bu zararın tazminini Devletten isteyebileceği, Devletin kadastro işlemlerinden kaynaklanan sorumluluğunun da TMK’nun 1007.maddesi kapsamında olması gerektiği, bu nedenle görülmekte olan davanın adli yargıda bakılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

..."

B. Uluslararası Hukuk

23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) davanın esasını teşkil eden zararı giderecek tazminatın ulusal mahkemeler tarafından hesaplanması gereken hâllerde kendini bu konuda karar vermeye yetkili görmemektedir. Doğrusu AİHM, kamulaştırılan yerin değerini belirleyecek ve buna karşılık ödenecek tazminatın kriterlerini belirlemede kendini Türk mahkemelerinin yerine koyamaz. Ne var ki somut olaydaki dava dosyası içeriğine göre AİHM, başvurucunun ulusal mahkemelerce hükmedilen tazminat bedelinin mülkün değeri ile makul bir bağlantı kurmadığını gösterebildiğini gözlemlemektedir (Yıltaş Yıldız Turistik Tesisleri A.Ş./Türkiye, B. No: 30502/96, 24/4/2003, § 38).

25. AİHM'e göre bir taşınmazın orman veya kıyı kenar çizgisi ya da başka bir kamu alanında olduğu gerekçesiyle tapusunun iptal edilmesi, hukuken öngörülebilir olup kamu alanlarının korunmasına yönelik kamu yararına dayalı meşru bir amaç da içermektedir. Ancak AİHM, mülkiyet tespitine ilişkin hukuki hatalar nedeniyle tapuların iptal edilerek kişilerin mülkiyetlerinden yoksun bırakıldıkları başvurular bakımından istikrarlı olarak hiçbir tazminat ödenmemesini haklı gösterecek herhangi bir istisnai durum da bulunmadığı hâlde bir tazminat ödenmeksizin bireylerin tapu kayıtlarının iptal edilmesi şeklindeki mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan müdahalenin kamunun yararı ile bireylerin hakları arasında olması gereken adil dengeyi bozduğu ve bu müdahalelerin başvurucuları aşırı bir yük altına soktuğu kanaatine vararak başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir (N.A. ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37451/97, 11/10/2005, §§ 36-43; Rimer ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18257/04, 10/3/2009, §§ 34-41).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Anayasanın Mahkemesinin 24/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu, satın aldığı tapulu taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun bedelsiz olarak iptal edilmesi nedeniyle kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki dengenin bozulduğunu ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu; tacir olmanın iptal edilen tapusu için tazminat davası açmaya engel oluşturmadığını, Mahkemenin bu yöndeki yorumunun eşitlik ilkesiyle uyumlu olmadığını vurgulamıştır. Başvurucu, tapunun iptal edilmesinin olası görülerek taşınmazın satın alınmış olmasının da devletin tazminat ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığını belirtmiştir.

B. Değerlendirme

28. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

30. Başvuru konusu olayda tapusu iptal edilen taşınmazın 24/1/2008 tarihinden sonra başvurucunun mülkiyetine geçtiği açıktır. Dolayısıyla mülkün varlığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

31. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve ondan tasarruf etme olanağı veren bir haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

32. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

33. Somut olayda uyuşmazlık konusu taşınmaz tapuda başvurucu adına kayıtlı olduğu hâlde taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kaldığı gerekçesiyle tapusu iptal edilmiştir. Başvurucunun tapusunun iptal edilmesinin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

34. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

35. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

36. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, &se