2019/9472

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BİLAL YORULMAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/9472)

 

Karar Tarihi: 18/10/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucu

:

Bilal YORULMAZ

Vekili

:

Av. İsmihan Kübra TOPAL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, istinaf dilekçesinin tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/3/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde yardımcı doçent olarak görev yapmaktayken, Marmara Üniversitesi Rektörlüğü (Rektörlük) başvurucunun sözleşmesini altı ay süreyle uzatmış ve başvurucuyu yeniden atamıştır.

6. Başvurucu anılan işlemin 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 23. maddesine aykırı olduğu iddiasıyla İstanbul 10. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) yürütmenin durdurulması istemli olarak 2018 yılında dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde özetle, yardımcı doçent sözleşmelerinin ikişer veya üçer yıllık süreler için uzatılabileceğini, mevzuatın açık olmasına rağmen Rektörlüğün altı ay süreyle sözleşmeyi uzattığını ileri sürmüştür.

7. İdare Mahkemesi 25/4/2018 tarihinde yürütmenin durdurulmasına, 12/9/2018 tarihinde ise anılan işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme kararının ilgili kısmı şöyledir:

''...[O]layda, ilgili mevzuatta yardımcı doçentlerin sözleşmelerinin ikişer veya üçer yıllık süreler ile 12 yıla kadar uzatılabileceği düzenlemesine yer verildiği, yardımcı doçent olarak görev yapan davacının sözleşmelerinin 2 yıl süreyle uzatıldığı, dava konusu işlemle sözleşmesinin 6 ay uzatılmasına karar verildiği görülmektedir.

Bu durumda; yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ile dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, davalı idarece her ne kadar davacının görev yaptığı Bölümün öğrenci almadığı ve hizmetine ihtiyaç duyulmadığı ileri sürülmekte ise de, mevzuatta yardımcı doçentlerin atanma sürelerinin her seferinde ikişer veya üçer yıllık süreler olacağı düzenlemesine yer verildiği görülmekle, davalı idarece davacının yeniden atanmasına karar verilmesi üzerine söz konusu atanma süresinin iki veya üç yıllık süre için olması gerekirken, mevzuat hükmüne aykırı olarak davacının atamasının 6 ay süreyle yapılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.''

8. Rektörlük istinaf başvurusunda bulunmuştur. Başvurucu vekili, iddiasına göre serbest avukat olarak çalıştığı işyerinin ''Erzurum Mahallesi Talatbaşı Bulvarı No. 160 Kat 6 Cebeci-Çankaya/Ankara'' adresinde bulunan bir eğitim sendikasının genel merkezinin içerisinde yer aldığını, kendisine bağlı olarak çalışmayan ve aynı adreste bulunan sendikanın çalışanına tebliğ edilen davalı Rektörlüğün istinaf başvuru dilekçesinin kendisine hiçbir şekilde teslim edilmediğini ileri sürmüştür.

9. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi (Dava Dairesi), İdare Mahkemesinin kararını kaldırarak 15/1/2019 tarihinde davayı esastan reddetmiştir. Dava Dairesi kararının ilgili kısmı şöyledir:

''...[U]yuşmazlık konusu olayda, yukarıda yer verilen yasa hükmü uyarınca her ne kadar yardımcı doçentlerin ikişer veya üçer yıllık süreler için atanmaları mümkün olmakla birlikte, davacının kadrosunun bulunduğu İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölümü'nün 17.04.2014 tarihinde Yükseköğretim Kurulu tarafından kapatıldığı ve bu bölüme bir daha öğrenci alınmadığı, bu bölümde bulunan öğrencilerin 2017/2018 öğretim yılında mezun olduğu, halen mezun olamayan ve 2018-2019 eğitim öğretim yılı güz döneminde derslere devam eden öğrenci sayısının birinci öğretimde 1, ikinci öğretimde 4 olduğu, davacının girdiği derslerle ilgili bölüm kapatıldığı için çalışma alanı ile ilgili olarak müfredatta branşına uygun okutabileceği başka bir ders bulunmadığı anlaşılmış olup, davalı idarenin davacının hizmetine ihtiyacı kalmaması sebebiyle yeniden yardımcı doçent kadrosuna atamama yönünde iradesinin oluştuğu halde davacının mağdur olmaması için başka bir kamu kurumuna geçiş imkanı sağlamak amacıyla 6 ay süreliğine atandığı görülmüştür.

Bu durumda, davacının görev yaptığı birimin kapatılması sebebiyle hizmetine ihtiyaç kalmadığı, müfredatta okutabileceği başka bir dersin bulunmadığı, görev süresinin uzatılmaması yönünde irade oluştuğu halde lehine hareket edilerek mağdur olmaması için 6 ay süreliğine görev süresinin uzatıldığı anlaşılmış olup, idarelerin atama yapmaya yargı kararı ile zorlanması da mümkün olmadığından davacının yardımcı doçent kadrosuna 6 ay süreyle atanmasına ilişkin dava konusu işlemde kamu yararına, hizmet gereklerine ve hukuka aykırılık görülmemiştir.''

10. Karar başvurucuya 20/3/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

11. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 11. maddesi şöyledir:

''Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır.

 (Ek ikinci fıkra: 11/1/2011-6099/4 md.) Avukat tarafından takip edilen işlerde, avukatın bürosunda yapılacak tebligatlar, resmî çalışma gün ve saatleri içinde yapılır.

Kanuni mümessilleri bulunanlara veya bulunması gerekenlere yapılacak tebligat kanunlara göre bizzat kendilerine yapılması icabetmedikçe bu mümessillere yapılır''

12. 7201 sayılı Kanunu'nun 17. maddesi şöyledir:

''Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.''

13. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

''1. İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, konusu beş bin Türk lirasını geçmeyen vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlere karşı açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar kesin olup, bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz.

2. İstinaf, temyizin şekil ve usullerine tabidir. ..''

14. 2577 sayılı Kanunu'nun 48. maddesinin 3. fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

''Temyiz dilekçeleri, ... kararı veren bölge idare mahkemesi veya Danıştayca karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebilir. Cevap veren, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği dilekçesinde, temyiz isteminde bulunabilir. Bu takdirde bu dilekçeler temyiz dilekçesi yerine geçer.''

15. 25/1/2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in26. maddesi şöyledir:

''(1) Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir.

 (2) Muhatabın işyerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.

 (3) Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.

Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.''

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 18/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

17. Başvurucu; 7201 sayılı Kanun'un 11. maddesine göre vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağının düzenlendiğini, 17. maddesine göre kendisinin daimi memur veya müstahdemi olmayan, sendikanın evrak işlerinden sorumlu olan bir kişiye tebligat yapıldığını, bu tebligatın usulsüz olduğunu, söz konusu istinaf başvuru dilekçesinin kendilerine tebliğ edilmemesi nedeniyle yargılamaya etkin katılamadıklarını, bu durumun ise adil yargılanma ve yargılanmaya etkin katılma hakkını ihlal ettiğini öne sürmüş ve Dava Dairesinin kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

18. Bakanlık görüşünde, mevcut başvuruda başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak bir inceleme yapılması gerektiği belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

19. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Rektörlük tarafından Bölge İdare Mahkemesine sunulan istinaf dilekçesinin tebliğ edilmediği böylece istinaf sebeplerine karşı açıklamada bulunma imkânının elinden alınması ve savunma hakkının kısıtlanması nedenleriyle ileri sürdüğü ihlal iddialarının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

22. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiasavunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

23. Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir (Mehmet Fidan, § 38).

24. Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunma hususunda uygun imkânların sağlanması şarttır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).

25. Silahların eşitliği ilkesi; davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması, taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).

26. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılama ilkesinin ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).

27. Hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsurları, yargılamanın çelişmeli olması ve taraflar arasında silahların eşitliğinin sağlanmasıdır. Anılan ilkeler uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir. Ancak silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca taraflara delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınıp tanınmadığı yargılamanın bütünü nazara alınarak değerlendirilecektir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini yargılamanın bütünü ışığında denetlemektir (Fazlı Celep, B. No: 2015/1025, 21/3/2018, § 25).

28. Somut olayda, İdare Mahkemesinin ilgili dosyasının UYAP ortamında yapılan incelemesinde, öncelikle ilgili tebligatların hem başvurucu vekiline hem de davalı Rektörlük vekiline tebliğ edildiğine ilişkin tebliğ alındı belgelerinin/mazbatalarının bulunduğu tespit edilmiştir. Tebligat mazbatalarına göre, davanın açıldığı andan itibaren çıkarılan tüm tebligatların başvurucu vekilinin ''Erzurum Mahallesi Talatbaşı Bulvarı No 160 Kat 6 Cebeci- Çankaya/Ankara'' adresine çıkarıldığı ve tebligatların açıklama kısmında ise ''tebligat dağıtım saatinde yetkili bulunmaması sebebi ile aynı adreste birlikte çalışan ehil ve reşit daimi işçisi....imzasına tebliğ edildi'' veya benzer şekilde açıklamaların bulunduğu tespit edilmiştir. Bu kapsamda olmak üzere, ilgili dava dosyasından çıkarılan tebligat zarfları üzerinde para isteme yazısı, savunmaya cevap dilekçesi, davalı ilk savunma dilekçesi, yürütmenin durdurulmasına itiraz dilekçesi ve yürütmenin durdurulması itiraz ret kararı, işlemin iptal edilmesine ilişkin yukarıda verilen kararın hep belirtilen bu adrese çıkarıldığı, başvurucunun bu adreslere çıkarılan ve aynı şekilde tebliğ edilen tebligatlara ilişkin olarak herhangi bir usulsüzlük ileri sürmediği, bu duruma göre özetle tüm işlemlere ilişkin tebligatların başvurucu vekiline herhangi bir şekilde ulaştırılamadığına veya bunlardan haberdar olmadığına ilişkin bir iddiada bulunulmadığı anlaşılmıştır.

29. Öte yandan başvurucunun, istinaf başvuru dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğine ve tebligatın usulsüz olduğuna dair iddialarına bakıldığında başvurucunun bu iddialarıyla ilgili olarak tebligatın yukarıda belirtilen adreste hangi kişiye ve hangi tarihte tebliğ edildiğine dair ayrıntılı açıklamada bulunmadığının da belirtilmesi gerekmektedir.

30. Adil yargılanma hakkı, yargılama sürecinin hakkaniyete uygun bir biçimde yürütülmesini güvence altına almaktadır. Bununla birlikte yargılama sürecinde savunma hakkını zedeleyen birtakım eksikliklerin bulunması otomatik olarak adil yargılanma hakkının ihlaline yol açmamaktadır. Adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken yargılamadaki bir eksikliğin yargılama süreci içinde telafi edilip edilmediği ve bunun bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini etkileyip etkilemediği değerlendirilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ayfer Atalmış, B. No: 2016/12198, 9/6/2020, § 41).

31. Bu açıklamalar sonrasında Anayasa Mahkemesinin yukarıda verilen içtihatları, somut olayın özellikleri ve başvurucunun baştan itibaren ileri sürdüğü iddialar ile somut olguları belirleme, delillendirme ve hükmü bu delillerle gerekçelendirme anlamında adil yargılanma hakkının usul güvencelerini ihlal edecek bir yaklaşımın mevcut yargılamada sergilenmediği görülmüştür.

32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 18/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.