2020/34782

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OĞUZ ÖRNEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/34782)

 

Karar Tarihi: 30/6/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportörler

:

Ali Rıza SÖNMEZ

 

 

Muzaffer KORKMAZ

Başvurucu

:

Oğuz ÖRNEK

Vekili

:

Av. Erhan GÜNDÜZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluk sonrasında hukuka aykırı olarak konutu terk etmeme adli kontrol tedbirine karar verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/10/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

5. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu; kamu yararına çalışan, vakıf statüsünde olan Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfında (Vakıf) ve anılan Vakfın İktisadi İşletmesinde (İşletme) 9/7/2018 tarihinde muhasebeci olarak çalışmaya başlamıştır.

8. Vakıf Yönetim Kurulunun kararı ile başvurucuya Vakfın ve İşletmenin her türlü muhasebe işlemlerini yürütmek, kayıt ve defterleri tutmak, vergi ve banka işlemlerini takip ederek bunlara ilişkin ödemeleri yapmak görevlerinin tevdi edilmesinin yanı sıra Vakfa ve İşletme hesaplarına ilişkin olarak internet bankacılığı dâhil olmak üzere tüm banka şifreleri de teslim edilmiştir.

9. Vakıf Genel Başkanı'nın 20/5/2019 tarihinde yazılı görevlendirmesiyle Vakfın 20/5/2018 ile 20/5/2019 tarihleri arasındaki bir yıllık gelir ve gider kayıtlarının incelenmesi için Hesap İnceleme Komisyonu (Komisyon) oluşturulmuştur.

10. Komisyonca yapılan inceleme sonunda düzenlenen 29/5/2019 tarihli rapora göre Vakfa ait internet bankacılığının EFT ve havale işlemlerine kapatılması yönünde Vakıf Yönetim Kurulunca alınan 21/8/2018 tarihli karar gereğince bankalara gönderilmek üzere başvurucuya teslim edilen yazılara ilişkin işlemlerin başvurucu tarafından yapılmadığı, başvurucunun muhtelif tarihlerde ve miktarlarda parayı Vakfın hesabından kendi bireysel hesabına usulsüz aktardığının belirlendiği ileri sürülerek 20/6/2019 tarihinde zimmet suçu dolayısıyla başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunulmuştur.

11. Başsavcılık tarafından başlatılan soruşturmada hakkında yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbirinin uygulanması istemiyle başvurucu 2/7/2019 tarihinde sulh ceza hâkimliğine sevk edilmiştir. Adli kontrol uygulanmasına dair talep yazısı şöyledir:

"Şüpheli hakkında 5271 sayılı CMK’nın [Ceza Muhakemesi Kanunu] 100. maddesinde yazılı tutuklama sebeplerinin bulunması, soruşturmanın tamamlanmasına kadar yurt dışına çıkışının engellenmesi amacı ve nedeniyle şüpheli hakkında aşağıda yazılı tedbirlerin uygulanması yönünde 5271 sayılı CMK’nın 109. maddesi uyarınca adli kontrol kararı verilmesi kamu adına talep olunur."

12. Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte -başvurucunun Hâkimlikte hazır edilmesine rağmen iş yoğunluğu gerekçesiyle- dosya üzerinden yaptığı inceleme neticesinde başvurucu hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...Üzerine yüklenen suçun niteliği, mevcut delil durumuna göre CMK 109 ve devamı maddeleri gereğince adli kontrol altına alınmasına,

Şüphelinin CMK 109/3-a maddesi gereğince yurt dışına çıkışının yasaklanmasına,

Adli kontrolün soruşturma sonuna kadar devam etmesine ... [karar verildi.]"

13. Yürütülen soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısınca verilen talimat gereğince Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerince Vakfa ait banka hesap hareketleri ve başvurucunun ilgili bankalardan temin edilen şahsi hesaplarına ilişkin hareketler incelenmiştir. Bu inceleme sonunda emniyet görevlileri tarafından düzenlenen 16/7/2019 tarihli İnceleme Tutanağı'nın ilgili kısmı şu şekildedir:

"... Oğuz ÖRNEK'in, Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfına ait 5 ayrı hesaptan nakit para çekimi, hesaba havale yöntemlerini kullanmak suretiyle ... [başvurucu] tarafından hesaplara yapılan ödeme ve havaleler çıkarıldığında toplam: 756.881,36 TL vakfı zarara uğrattığı değerlendirilmektedir.

Şahsın işlemi yaparken vakıf tarafından gönderilen dokümanların incelenmesinde vakfın ödeme tarihleri ve burslu öğrencilerin ödemelerinin yapılacağı tarihlerde ödeme miktarı kadar parayı hesaplara aktararak ... değerlendirilmiştir."

14. Ayrıca başvurucunun gerçekleştirdiği iddia edilen çoğu bankacılık işleminin mesai saatleri içinde olduğu tespit edildiğinden Başsavcılığın talebiyle başvurucunun Vakıftaki görevi esnasında kullandığı bilgisayar üzerinde arama ve elkoyma işlemleri yapılmasına Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/7/2019 tarihinde karar verilmiştir. Anılan bu karar gereğince gerekli arama yapılarak elde edilen dijital verilere emniyet görevlilerince -incelenmek amacıyla- el konularak bu veriler kopyalanmıştır.

15. Başvurucunun adresinde bulunamaması ve yapılan tüm aramalara rağmen kendisine ulaşılamaması nedeniyle, uhdesine geçirdiği iddia edilen paranın miktarı ile Vakfın ödeme tarihleri ve burslu öğrencilerin ödemelerinin yapılacağı tarihlerde ödeme miktarı kadar parayı Vakfın hesaplarına aktararak gerçekleştirdiği eylemi gizlemek suretiyle sürekliliği sağlaması gerekçe gösterilerek Başsavcılık tarafından hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri düzenlenmesi talep edilmiştir. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğince 19/7/2019 tarihinde başvurucu hakkında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 94. maddesi uyarınca tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkartılmıştır.

16. Başvurucu 25/9/2019 tarihinde yakalandıktan sonra emniyette alınan ifadesinde özetle işe başladıktan sonra M.E. isimli kişi tarafından alacaklı olduğundan bahisle Vakıf aleyhine 1.000.000 TL bedelle başlatılan icra takibi kapsamında Ankara 13. İcra Dairesinin E.2018/7216 sayılı yazısıyla Vakıf hesabındaki paraya bloke konulduğunu, amiri konumundaki Vakıf Başkanı'nın talimatı ile kendisine ait hesabın Vakfın işletme ortak havuz hesabı olarak kullanılmaya başlandığını, uhdesine geçirdiği iddia olunan paranın büyük bir kısmını Vakfın parasına haciz konulmasını engellemek amacıyla ve Vakıf Başkanı'nın talimatıyla kendi hesabına aktardığını, söz konusu blokenin 2019 yılının Ocak ayına kadar devam ettiğini, Vakıf Başkanı'nın talimatı ve bilgisi doğrultusunda hesap hareketlerinde gözüken kişilere anılan paraları gönderdiğini, Vakfı uğrattığı zarar miktarının 100.000 TL - 120.000 TL arasında olabileceğini, bunu da ödeyeceğini, Vakıf hesabından giden paraların aslında Vakıf Başkanı tarafından ödenmediğini belirtmiştir.

17. Başvurucu, Başsavcılıkça hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan tutuklanması istemiyle 25/9/2019 tarihinde Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısı şöyledir:

"...Şüphelinin mali işlerine bakmak üzere Vakıf tarafından görevlendirildiği Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfının hesaplarında mevcut paraları farklı tarihlerde kendi şahsi hesabına aktarıp şahsi hesabından çeşitli yerlere ve hesaplara göndererek veya çekerek mal edindiği, ilk tespitlere göre 756.881,36.TL paranın bu şekilde şahsen kullanılarak veya başkalarına aktarılarak mal edinilmiş bulunduğu, şüpheli her ne kadar bu paraların büyük bir kısmını Vakıf Başkanının talimatı ile ve takipteki icra dosyasından haciz konulmasını engellemek amacıyla kendi hesabına aktardığını, yine Vakıf Başkanının talimatı doğrultusunda hesap hareketlerinde gözüken kişilere gönderdiğini ifade etmiş ise de, bu savunmasının mevcut durumda suçtan kurtulmaya yönelik olduğunun değerlendirildiği gibi kendi savunmasında Vakfa verdiği zarar miktarı olarak 100-120 bin TL ifade edilip kısmen kabul yoluna gidildiği gözetilerek,

Şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunması uğranılan zararın niteliği ve büyüklüğü, suçun zincirleme nitelikli işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunması doğrultusunda;

Şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nın 100. vd. maddeleri uyarınca karar verilmesi talep olunur."

18. Başvurucunun sorgusu Hâkimlikçe aynı tarihte yapılmıştır. Sorgu Tutanağı'na göre başvurucuya yüklenen suç anlatılmış, başvurucunun müdafii de sorgu esnasında hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki ifadesi şöyledir:

"... İşe başladıktan sonra Vakfımıza hemen icra geldi. Benim şahsi hesabımdan ödemeler yapılmıştır. Mali Şube'de attığım EFT'leri teker teker söyledim. 100.000,00 - 110.000,00 TL'lik meblağı ödeyeceğimi de emniyet aşamasında söyledim. Benim 500-600'ün üzerinde hareketim vardır. Ben, [Vakıf Başkanı] Lokman isimli kişiden de ayrıca şikayetçi oldum."

19. Başvurucu, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yapılan sorgusunun ardından hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan 25/9/2019 tarihinde tutuklanmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Şüpheli Oğuz Örnek'in üzerine atılı bulunan Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren; şüpheli ifadesi, müşteki şikayeti, dosya kapsamında yer alan banka kayıtları ve dokumanlar ile dosya kapsamında somut delillerin bulunması, şüphelinin kaçma ve delilleri karartma ihtimali bulunduğu bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı CMK’nun 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS [Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi] 5. maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelinin CMK.nun 101. maddeleri uyarınca tutuklanmasına ... [karar verildi.]"

20. Başvurucu 27/9/2019 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 30/9/2019 tarihinde "...tutuklama kararının kaldırılmasını gerektirecek ve şüphelinin hukuki durumunu değiştirecek yeni bir delil ibraz edilmediği, Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğinin kararında belirtilen gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu, kararda herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden.." gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.

21. Başsavcılıkça 17/10/2019 tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğüne yazı yazılarak başvurucuya isnat edilen eylemler ve ayrıca başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar açısından araştırma yapılması için idari soruşturma başlatılması istenmiş, konuya ilişkin olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü Rehberlik ve Teftiş Başkanlığınca idari soruşturma başlatılmıştır. UYAP üzerinden yapılan incelemeye göre -bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla- soruşturma dosyasında idari tahkikatın sonuçlandığına dair bir bilgi bulunmamaktadır.

22. Başsavcılık 18/3/2020 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla başvurucunun savunması alınmış olup başvurucu kendisine iftira atıldığını, hiçbir şekilde Vakfın parasını almadığını, Vakfın 110.000 TL civarındaki zararını karşılamayı kabul ettiğini ve tahliyesine karar verilmesini istediğini ifade etmiştir. Hâkimlik aynı tarihli kararı ile başvurucunun serbest bırakılmasına karar vermiştir. Bununla birlikte Hâkimlik, başvurucu hakkında konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin uygulanmasına hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"İncelenen dosya kapsamına göre mevcut delil durumu ve şüphelinin sabit ikamet sahibi olması nazara alınarak anlaşılmakla şüpheli Oğuz Örnek hakkında Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 25/09/2019 tarih 2019/1071 sorgu sayılı hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçlu tutuklama kararının kaldırılmasına,

...

Ancak şüphelinin üzerine atılı suçun niteliği, hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular, delillerin tamamının toplanmamış olması nazara alındığında şüpheli hakkında CMK.nun 109/3-j maddesi gereğince adli kontrol altına alınmasına,

Şüphelinin CMK 109/3-j maddesi uyarınca konutunu terk etmemesine... [karar verildi.]"

23. Başvurucu anılan karara hükmedilen adli kontrol tedbiri noktasında itiraz etmiş, Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği 31/3/2020 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir.

24. Başvurucu 23/7/2020 tarihinde konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını veya değiştirilmesini talep etmiş, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 24/7/2020 tarihinde soruşturmanın devam ettiği gerekçesiyle bu talebin reddine karar verilmiştir. Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği 29/7/2020 tarihinde anılan karara yapılan itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...şüpheliye atılı suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamındaki zarar tutarına ilişkin şikayet ve tespitler tüm evrak kapsamına göre, Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği'nin 24/07/2020 tarih ve 2020/5162 D.iş sayılı şüpheli Oğuz Örnek'in adli kontrol kararının kaldırılması veya değiştirilmesi talebinin reddine dair kararı usul ve yasaya uygun olup gerekçesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından itirazın reddine... [karar verildi.]"

25. Başvurucunun hakkında verilen adli kontrol kararına dayalı olarak infaz sürecini takip eden Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığı Elektronik İzleme Merkezini 13/8/2020 tarihinde saat 09.26'da telefonla aramak suretiyle bilgilendirerek hastaneye gideceğini ifade ettiği ve bu hususun anılan merkez tarafından tutanak ile kayıt altına alındığı, başvurucunun saat 11.43-15.02 arasında ikametgâhının dışında bulunduğu ve sonrasında yeniden evine döndüğü Başsavcılığın 11/9/2020 tarihli yazısından anlaşılmaktadır.

26. Başvurucu, hakkında verilen adli kontrol tedbirine ilişkin kararın kaldırılmasını veya değiştirilmesini 17/8/2020 tarihinde yeniden talep etmiş; Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği mevcut delil durumunu ve soruşturmanın devam etmekte olduğunu dikkate alarak 4/9/2020 tarihinde bu talebin reddine karar vermiştir. Söz konusu karara yapılan itiraz Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğince 17/9/2020 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Şüpheli hakkında verilen adli kontrol kararının kaldırılmasını gerektirecek dosya içerisine yeni bir delil ibraz edilmediği, Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliğinin kararında belirtilen gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu, kararda herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden, Şüpheli hakkında verilen adli kontrol kararlarına itiraz eden şüpheli müdafiinin itirazının reddine... [karar verildi.]"

27. Anılan itirazın reddine dair nihai karar başvurucunun müdafiine 30/9/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.

28. Öte yandan başvurucu, evleneceğini beyan ederek adli kontrol kararının infazının gerçekleştirildiği konutu terk edebilmek için 28/9/2020 tarihinde -müdafii aracılığıyla- izin talebinde bulunmuştur. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 20/10/2020 tarihli kararıyla başvurucunun nikâh işlemleriyle ilgilenebilmesi için 28-29-30/10/2020 tarihlerinde izinli sayılmasına karar vermiştir.

29. Başvurucu 26/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

30. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra başvurucu, hakkında verilen konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını bir kez daha talep etmiş; Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 9/12/2020 tarihli kararı ile konutu terk etmeme tedbirinin uygulandığı süreyi dikkate alarak anılan tedbirin kaldırılmasına karar vermiştir. Bununla birlikte Hâkimlik başvurucu hakkında haftanın belirli günlerinde yerleşim yerine en yakın adli kolluk birimine başvurarak imza atmak suretiyle adli kontrol tedbirinin uygulanmasına hükmetmiştir.

31. Başsavcılık 9/6/2021 tarihli iddianameyle başvurucu hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer asliye ceza mahkemesinde dava açmıştır.

32. İddianamede bilirkişi raporuna ve başvurucunun banka hesabından yapılan parasal işlemlere yer verilmiştir. Buna göre başvurucunun 230.279,75 TL tutarında parayı uhdesine geçirdiği ve başvurucu tarafından imzalanan muhasebe raporları ile banka kayıtlarının birbirleriyle uyumlu olmadığı belirtilmiştir. Diğer yandan Başsavcılık, başvurucunun isnatta bulunduğu (bkz. §§ 16, 17) Vakıf Başkanı hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan başlattığı soruşturmada ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

33. Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesi iddianamenin kabulüne ve E.2021/674 sayılı dosya üzerinden kovuşturmanın başlamasına karar vermiştir.

34. Başvurucu hakkındaki yargılama bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesi aşamasında derdesttir.

IV. İLGİLİ HUKUK

35. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Güveni kötüye kullanma" kenar başlıklı 155. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur."

36. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.

(2) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.

(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:

a) Yurt dışına çıkamamak.

b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.

c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.

d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.

e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.

f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.

g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.

h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.

i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.

j) Konutunu terk etmemek.

... "

37. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî kontrol kararı ve hükmedecek merciler" kenar başlıklı 110. maddesi şöyledir:

"(1) Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.

(2) Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolun içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir."

38. 5271 sayılı Kanun'un "Uzlaştırma" kenar başlıklı 253. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:

a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.

b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

7. (Ek:17/10/2019-7188/26 md.) Güveni kötüye kullanma (madde 155),

...

 (2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.

...

 (4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması ve kamu davası açılması için yeterli şüphenin bulunması hâlinde, dosya uzlaştırma bürosuna gönderilir. Büro tarafından görevlendirilen uzlaştırmacı, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Uzlaştırmacı, uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.

 (5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukukî sonuçları anlatılır.

...

 (8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir."

39. 5/3/2013 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Adli kontrol tedbirleri" kenar başlıklı 56. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Adli kontrol tedbirlerinden;

...

h) Konutunu terk etmemek: Şüpheli veya sanığın mahkeme tarafından belirlenen konutunu mazereti olmaksızın veya izin almaksızın terk etmemeyi,

... İfade eder".

40. Yönetmelik'in "Adli kontrol tedbirlerinin yerine getirilmesi" kenar başlıklı 57. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Adli kontrol kararı kaydedildikten sonra, infaz işlemlerinin başlatılması için karar doğrudan vaka sorumlusuna gönderilir. Hakkında adli kontrol kararı verilen şüpheli veya sanığa gönderilen tebligatta; adli kontrol tedbirinin türü, tedbirin ne şekilde ve ne zaman yerine getirileceği, uyulması gereken kurallar, tedbire uymamanın sonuçları ile adli kontrol tedbirinin gereklerinin derhal yerine getirilmesi gerektiği açıklanır. Kararın niteliğine göre gerekli ise ilgili kişi, kurum veya kuruluşa derhal yazı yazılarak adli kontrol tedbirinin içeriği açıklanır; şüpheli veya sanığın hakkındaki adli kontrol tedbirinin gereklerini süresinde yerine getirip getirmediği ve adli kontrol tedbirine devam edip etmediği hususlarında bilgi istenir.

...

 (5) Haklarında bu Yönetmeliğin 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı) ve (i) bentlerinde sayılan adli kontrol tedbirlerine karar verilen şüpheli veya sanıkların toplum içinde izlenmesi, denetim ve takibi elektronik kelepçe takılmak suretiyle yerine getirilebilir."

41. Ayrıca ilgili uluslararası hukuk için bkz. Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, §§ 36-52.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

42. Mahkemenin 30/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına ve Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

43. Başvurucu, yasal koşulları olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini ve makul olmayan bir süre boyunca tutuklu kaldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

44. Bakanlık görüşünde, 18/3/2020 tarihinde verilen tahliye kararıyla başvurucunun tutukluluk durumunun sona erdiği ve 26/10/2020 tarihinde yapılan bireysel başvuruda tutukluluğa ilişkin şikâyetler yönünden süre aşımı bulunduğu ifade edilmiştir.

45. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki açıklamalarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."

47. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) "Başvuru süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."

48. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.

49. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate alınması gereken usule ilişkin şarttır (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18).

50. Tutukluluk nedeniyle yapılan bireysel başvurunun temel amacı, özgürlükten yoksun bırakmanın hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebeplerin bulunmadığının tespitidir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 24). Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).

51. Diğer yandan COVID-19 salgın hastalığı (pandemi) tedbirleri kapsamında yayımlanan ve bireysel başvuru yolunda da uygulanan 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ile dava açma sürelerinin 13/3/2020 tarihinden 30/4/2020 tarihine kadar durması öngörülmüş, sürelerin duracağı son tarih daha sonra Cumhurbaşkanı tarafından aynı fıkrada tanınan yetkiye istinaden 15/6/2020 olarak tespit edilmiştir (Senih Özay, B. No: 2020/13969, 9/6/2020, § 32).

52. Somut olayda başvurucunun -adli kontrol hükümleri uygulanmak suretiyle- ceza infaz kurumundan tahliye edildiği 18/3/2020 tarihi yukarıda da değinildiği üzere pandemi nedeniyle durduğu kabul edilen süre içinde yer almaktadır. Ancak 15/6/2020 tarihinden itibaren anılan süreler tekrar işlemeye başlamıştır. Dolayısıyla bireysel başvurunun 15/6/2020 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu itibarla 26/10/2020 tarihinde yapılan başvuruda tutuklamayla ilgili iddialar yönünden süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmıştır.

53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Konutu Terk Etmeme Şeklindeki Adli Kontrol Tedbirinin Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

54. Başvurucu; kaçma şüphesi bulunmadığı hâlde hakkında konutu terk etmeme tedbiri uygulandığını, adli kontrol tedbirinin devamı kararlarının gerekçesiz olduğunu, özensiz şekilde yürütülen bir soruşturma kapsamında hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin ölçüsüz olduğunu, sonuçları itibarıyla tutuklama ile eş değer şekilde hayatının kısıtladığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

55. Başvurucu ayrıca üzerine isnat edilen suçun uzlaşma kapsamında olduğunu, uzlaştırma yoluna başvurulmadan konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin uygulanamayacağını iddia etmiştir.

56. Bakanlık, başvurucu hakkındaki deliller ve somut olayın koşulları dikkate alındığında uygulanan adli kontrol tedbirinin hukuki olduğu yönünde görüş bildirmiştir.

57. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki açıklamalarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

58. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

59. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

60. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki şikâyetleri ile bunları ifade ediş biçimine göre iddialarının tamamının Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

61. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

62. Genel ilkeler için bkz. Esra Özkan Özakça, §§ 78-84.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

 (1) Müdahalenin Varlığı

63. Konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin niteliği, uygulanış şekli ve özellikleri itibarıyla hareket serbestisi üzerindeki sınırlayıcı etkisinin derece ve yoğunluk olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varmak gerekir (Esra Özkan Özakça, §§ 68-76).

 (2) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

64. Başvurucu, konutu terk etmeme tedbirinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüş ancak sadece söz konusu tedbire ilişkin ilk karardan değil bu tedbirin devam eden uygulamasından da şikâyetçi olmuştur. Dolayısıyla anılan tedbirin hukukiliğinin incelenmesi söz konusu tedbirin uygulandığı bütün bir süreç yönünden yapılacaktır.

65. Başvurucu, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan yürütülen bir soruşturma kapsamında Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararla 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesi uyarınca konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbirine tabi tutulmuştur.

66. Diğer taraftan başvurucu uzlaşma kapsamında yer alan bir suç nedeniyle konutu terk etmeme tedbirinin uygulanamayacağını iddia etmektedir.

67. 5271 sayılı Kanun'un 253. maddesinin (8) numaralı fıkrasında da açıkça belirtildiği üzere uzlaşma teklifinde bulunulması veya bu teklifin kabul edilmesi dahi soruşturma konusu suça ilişkin koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir (bkz. § 38). Dolayısıyla uzlaşma teklifinde bulunulmaksızın sürdürülen soruşturma kapsamında başvurucu hakkında ceza yargılamasında bir koruma tedbiri olan konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin uygulanmış olmasının anılan tedbirin hukukiliğini etkileyen bir yönü bulunmamaktadır. Soruşturma mercilerince bu anlamda yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan konutu terk etmeme tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

68. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan adli kontrol tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce ön koşul olarak suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

69. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde başvuruya konu adli kontrol tedbirinin dayanağını oluşturan suçlamaların temelinde, mali işlerine bakmak üzere görevlendirildiği Vakfın hesaplarındaki paraları farklı tarihlerde usulsüz bir şekilde kendi hesabına aktarıp şahsi hesabından da çeşitli hesaplara göndererek veya bankadan çekerek mal edindiği, soruşturma mercilerince bu nevideki işlem miktarının -emniyet görevlilerince yapılan ilk tespitlere göre- 756.881,36 TL olarak belirlendiği görülmektedir (bkz. § 13).

70. Başvurucu hem emniyette hem de Sulh Ceza Hâkimliğinde verdiği ifadelerinde Vakıf hesabındaki paraları -icra takibi kapsamında haczedilmesini önlemek amacıyla- kişisel hesabına aktardığını, Vakıf Başkanı'nın bilgisi ve talimatıyla bu eylemi gerçekleştirdiğini, Vakfı uğrattığı zararın yaklaşık 100.000 TL olabileceğini, bu miktarı da ödeyeceğini belirtmiştir (bkz. §§ 16, 18, 22).

71. İddianamede ise bilirkişi raporuna ve başvurucunun banka hesabından yapılan parasal işlemlere yer verilerek başvurucunun 230.279,75 TL'yi uhdesine geçirdiği, başvurucu tarafından imzalanan muhasebe raporlarıyla banka kayıtlarının da birbirleriyle uyumlu olmadığı belirtilmiştir. Başsavcılık; başvurucunun, isnat edilen eylemi talimatıyla gerçekleştirdiğini ileri sürdüğü Vakıf Başkanı hakkında da -hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan başlattığı soruşturmada- ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

72. Bu bağlamda Vakfın hesabından kişisel hesabına -usulsüz- para çıkışlarının süreklilik arz edecek şekilde olması ve bu paraların nereye harcandığının tevsik edilerek başvurucu tarafından makul bir biçimde açıklanamaması hususlarının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez.

73. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

74. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. Konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin tutuklamaya alternatif olma niteliği gereği bu tedbir yalnızca Anayasa'da öngörülen bu amaçlarla verilebilir. 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde, kişinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebileceği belirtilmiştir.

75. Somut olayda 25/9/2019 tarihinde tutuklanan başvurucu yaklaşık altı aylık tutukluluğunun ardından 18/3/2020 tarihinde sabit ikametgâh sahibi olması ve mevcut delil durumu gözetilerek tahliye edilmiştir. Tahliye kararında suçun niteliği, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcudiyeti ve delillerin tamamının toplanmamış olması gerekçesiyle başvurucu hakkında konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına da karar verilmiştir (bkz. § 22). Yaklaşık dokuz ay süren konutu terk etmeme tedbirinin sona erdirildiği 9/12/2020 tarihine kadar Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından yapılan değerlendirmelerde ise isnat edilen suça ilişkin soruşturmanın sürdüğü belirtilmiş ve mevcut delil durumuna dayanılarak tedbir devam ettirilmiştir (bkz. §§ 24, 26).

76. Dolayısıyla somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile başvurucuya isnat edilen suça ilişkin soruşturmanın devam etmesi ve delillerin tamamının toplanmamış olması gerekçesine dayanan Sulh Ceza Hâkimlikleri kararları birlikte gözetildiğinde başvurucu açısından özellikle delillerin yok edilmesi, gizlenmesi veya değiştirilmesi şüphesine yönelik olarak adli kontrol tedbiri nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu sonucuna varılmıştır.

77. Başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin ölçülü olup olmadığının da tespiti gerekir. Bu tedbirin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.

78. Başvurucu, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddiasıyla önce tutuklanmış; sonra da hakkında konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanarak serbest bırakılmıştır. Mezkûr tedbir yaklaşık dokuz ay uygulanmıştır. Öte yandan konutu terk etmeme tedbirinin uygulandığı dönemde başvurucunun hastaneye gitmesine izin verildiği (bkz. § 25) ve nikâh işlemleri için izinli sayılması talebinin de ilgili yargı mercii tarafından kabul edildiği görülmektedir (bkz. § 28).

79. Buna göre başvurucuya isnat edilen suçun niteliği, tedbirin uygulandığı süre ve Sulh Ceza Hâkimliklerinin tedbirin devamı sürecinde yukarıda belirtilen tutumu birlikte dikkate alındığında konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin uygulanmasının ve sürdürülmesinin ölçülü olmadığı söylenemez.

80. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması ve tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.