2021/66 K. 2021/345 T. 6.7.2021

CGK., E. 2021/66 K. 2021/345 T. 6.7.2021

T.C. Yargıtay Başkanlığı - Ceza Genel Kurulu
Esas No.: 2021/66
Karar No.: 2021/345
Karar tarihi: 06.07.2021
 

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi

Mahkemesi :Asliye Ceza

Sayısı : 603-347

İhracat kaçakçılığı suçundan sanıklar ... ve ...'in beraatlerine ilişkin ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.11.2013 tarihli ve 2039-1372 sayılı hükümlerin katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 06.12.2017 tarih ve 15633-10282 sayı ile;

''Sanık ...'in ... Tekstil ünvanlı firmanın sahibi, sanık ...'in ise firmanın pazarlamadan sorumlu müdürü olduğu ve 04.11.2011 tarih ve EX557417 sayılı ihracat beyannamesinin düzenlendiği, Gümrük Müdürlüğü tarafından GTİP kıymet ve miktar tespiti için bu ihracaat beyannamesinin kırmızı hatta işlem görmek üzere yönlendirildiği, aradan süre geçmesine karşın eşyaların muayeneye sevk edilmediğinin belirlenmesi üzerine soruşturma başlatıldığı ve yapılan soruşturma sonucunda ihracat beyannamesinin kırmızı hatta fiziki muayeneye sevkedildiği fakat eşyaların muayeneye sunulmadığı anlaşılmakla sanıklar hakkında kamu davası açılmıştır.

4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 64. maddesinde beyannamenin iptali konusunda 'Madde 64-1. Gümrük İdareleri, beyan sahibinin talebi üzerine ve eşyanın yanlışlıkla beyanname konusu gümrük rejimine tabi tutulmasına veya beyan edildiği rejime tabi tutulmasının özel nedenlerle artık mümkün olmadığına ilişkin kanıtlayıcı belgeleri ibraz etmesi halinde, tescil edilmiş bir beyannameyi iptal ederek gerektiğinde yeni bir rejim beyanında bulunulmasına izin verebilirler.

Ancak, Gümrük İdarelerince beyan sahibine eşyanın muayene edileceğinin bildirilmiş olduğu hallerde, muayenenin sonucu alınmadan beyannamenin iptaline ilişkin talep kabul edilmez.

Beyannamenin iptali, yürürlükteki cezai hükümlerin uygulanmasına engel oluşturmaz.' ve keza 'Gümrük Yönetmeliği'nin 121/2. maddesi gereğince 'Eşyanın teslimine kadar; a) Eşyanın muayenesi için bilgisayar sistemi tarafından beyanın kontrolü türünün kırmızı hat olarak belirlenmesinden, b) Beyan edilen eşyaya ilişkin bilgilerin yanlış olduğunun tespit edilmesinden, önce beyannamede düzeltme yapılmasına izin verilir ve herhangi bir cezai işlem uygulanmaz.' hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; Gümrük eşyasının muayene edileceğinin idarece beyan sahibine bildirilmesi halinde bu beyannamenin iptalinin talep edilemeyeceği, eşyanın kontrol türünün bilgisayar sistemi tarafından kırmızı hat olarak belirlenmesi halinde bu eşyanın fiziki muayenesinin zorunlu olduğu, eşyanın kontrol türünün kırmızı hat olarak belirtilmesi halinin beyan sahibine eşyanın fiziki olarak muayene edileceğinin bildirilmesi anlamına geldiği, böyle bir durumda muayene sonucu alınmadan beyannamenin iptaline ilişkin talebin kabul edilemeyeceği, beyannamenin iptalinin cezai hükümlerin uygulanmasına engel olmayacağı sonucuna varılmaktadır.

Somut olay ve bu hükümler değerlendirildiğinde; eşyanın kırmızı hatta düşmesi üzerine Gümrük İdaresinin sanıklara muayene için hazır bulundurması ihtarı yapma yükümlülüğü olmadığı ve eşyanın muayene için hazır edilmesi gerektiği ve eşyaların onay işlemine rağmen gümrükte baştan itibaren hazır bulundurulmadığı, eşyaların gümrüğe getirilmediği, bu suretle olmayan eşyayı ihraç etmeye teşebbüs ettikler; sanıkların savunmalarında özetle; alıcının siparişi iptal etmesi üzerine iptal talebinde bulunduklarını beyan etmiş iseler de, bu aşamadan sonra beyannamenin iptalinin mümkün olmadığı ve bu suretle sanıkların, olayın başından beri ihraç edilmemiş bir eşyayı ihraç edilmiş gibi göstererek haksız çıkar sağlama kastıyla hareket ettiklerinin kabulü gerektiği, sanıkların beyanname düzenleyerek idareye vermesi ve beyannamenin tescili, atılı suçun icra hareketini oluşturduğu,

Ancak atılı kaçakçılık suçunun tamamlanması için öngörülen haksız çıkar elde edilemediği için eylem teşebbüs aşamasında kaldığı 5607 sayılı Kanunun suç tarihinde yürürlükte bulunan 3. maddenin (18) fıkrasına göre: 'Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiiller, teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, tamamlanmış suç gibi cezalandırılır.' hükmü gereğince sanıkların atılı suçtan cezalandırılması gerekirken dosya kapsamıyla örtüşmeyen gerekçeyle beraatlerine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozma üzerine yapılan yargılama sonucu Yerel Mahkemece 16.11.2018 tarih ve 2-807 sayı ile sanıkların atılı suçtan beraatlerine karar verilmiştir.

Hükümlerin katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 14.10.2019 tarih ve 1612-35711 sayı ile;

"... 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 22/11/2013 tarihli ve 2012/2039 Esas, 2013/1372 Karar sayılı hükmünün Dairemizce 06/12/2017 tarihli kararı ile bozulduğu, bozma kararı üzerine yerel mahkemece verilen 16/11/2018 tarihli ve 2018/2 Esas, 2018/807 Karar sayılı hükmün direnme niteliğinde olmayıp eylemli uyma niteliğinde olduğu kabul edilmiş olup;

Gümrük eşyasının muayene edileceğinin idarece beyan sahibine bildirilmesi halinde bu beyannamenin iptalinin talep edilemeyeceği, eşyanın kontrol türünün bilgisayar sistemi tarafından kırmızı hat olarak belirlenmesi halinde bu eşyanın fiziki muayenesinin zorunlu olduğu, eşyanın kontrol türünün kırmızı hat olarak belirtilmesi halinin beyan sahibine eşyanın fiziki olarak muayene edileceğinin bildirilmesi anlamına geldiği, böyle bir durumda muayene sonucu alınmadan beyannamenin iptaline ilişkin talebin kabul edilemeyeceği, beyannamenin iptalinin cezai hükümlerin uygulanmasına engel olmayacağı sonucuna varılmaktadır.

... Tekstil isimli firmanın ortağı olan ... ile ihracaat- ithalat sorumlusu ...'in eşyayı Gümrük İdaresine sunmadan otomasyon sistemiyle 04/11/2011 tarihli ihracat beyannamesini düzenledikleri, 04/11/2011 tarihli beyannamenin tescil edilerek bilgisayar sistemi tarafından eşyanın kontrol türünün kırmızı hat olarak belirlendiği, dolayısıyla da idarece eşyanın fiziki olarak muayene zorunluluğunun doğmuş olduğu,

Bu muayenenin yapılması için eşyanın sanıklar tarafından Gümrük İdaresine sunulması gerektiği, sanıkların yaptıkları iş gereği bu hususu bilecek durumda oldukları, buna karşılık sanıkların, eşyanın kırmızı hatta düştüğünü bildikleri halde yeniden ihracat beyannamesi sunarak eşyayı sarı hat kriteri üzerinden fiziki muayenesi yapılmaksızın ihraç ettikleri, bu işlemden yaklaşık bir buçuk yıl sonra ise yasal olarak mümkün olmadığı halde 04/11/2011 tarihli beyannamenin iptali talebinde bulundukları, bu suretle sanıkların, eşyanın fiziki muayenesine engel oldukları,

Bu durumda sanıkların, 04/11/2011 tarihli gümrük beyannamesi ile ihraç edilmemiş bir eşyayı ihraç edilmiş gibi göstererek haksız çıkar sağlama kastıyla hareket ettiklerinin kabulü gerekmektedir. Olayda sanıkların beyanname düzenleyerek idareye vermeleri ile beyannamenin tescili atılı suçun icra hareketini oluşturmaktadır. 5607 sayılı Kanunun suç tarihinde yürürlükte bulunan 3. maddenin (18). fıkrasına göre: 'Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiiller, teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, tamamlanmış suç gibi cezalandırılır.' hükmü gereğince atılı suçun oluştuğu gözetilerek sanıkların olaydaki fonksiyonlarına göre durumlarının değerlendirilerek hüküm kurulması gerekirken mahkemece bozma gereği yerine getirilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,'' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 18.09.2020 tarih ve 603-347 sayı ile;

''Öncelikle, her ne kadar, Yargıtay Yüksek 7. Ceza Dairesi tarafından benzer bozmalar sonucu verilen kararlarımız, yukarıdaki, bozma öncesi verilen gerekçeli kararda, 'Mahkememizce usulü açıdan yapılan değerlendirmede' başlığında yer alan açıklamalara rağmen, yine de, eylemli uyma olarak değerlendirilip, bozma üzerine, eylemli uyma doğrultusunda sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmediğinden bahisle yeniden bozma kararı verilmiş olsa da, mahkememizce, ilk bozma sonrası bu şekilde bir usul izlenmesinin sebebinin, ilk bozma öncesi sanıklar hakkında verilen beraat kararlarının isabetsiz olduğuna inanılması değil, ancak, nihayetinde, önceki hüküm, başka bir hakim tarafından verildiğinden, ilk bozma öncesi verilen beraat kararının isabetli olup olmadığını destekleyecek nitelikte ek deliller toplanması yönünde mahkememizde kanaat hasıl olması olduğu, dolayısıyla, ilk bozma sonrası, bu konuda ek deliller toplanmak üzere gümrük idaresine müzekkere yazılıp, bir kısım bilgiler talep edildiği, mahkememizin bu kapsamda bozma sonrası bir kısım delillerin toplamasının, sanıklar açısından verilen 'mahkumiyet kararı verilmesi yönündeki' bozma ilamına eylemli uyma olarak değerlendirilemeyeceği, zira, bir eylemli uymadan bahsedilebilmesi için, yerel mahkeme tarafından, bozma ilamı doğrultusunda, yani, bozma ilamında yol gösterildiği şekilde işlem yapılıp, bozma ilamının gereği yerine getirilip, ve fakat, bu konuda bir uyma kararı verilmemesi gerektiği; ya da, bozma ilamının işaret ettiği deliller toplanıp, yani, eksik soruşturma tamamlanıp ve fakat, yine, bozma öncesi gibi bir karar verilmesi kanaati oluştuğunda, esasen, artık bozma ilamı doğrultusunda yeni deliller toplanmasına rağmen, evrak üzerinde direnme kararı verilmesi halinin varlığının gerektiği, ancak, bu gibi hallerde, usule göre, mahkemece eylemli uyma kararı verildiğinin kabul edileceği, mahkememizce sanığın cezai sorumluluğunun, Yüksek Yargıtay 7. CD nin -ceza verilmesi gerekirken- şeklindeki kesin nitelikli bozma ilamı doğrultusunda düşünülmediği, fakat, sonuçta ceza verilmesi gerektiğinden bahisle bir bozma kararı bulunduğundan, yeni bir kısım deliller toplandığı, bu delillerin de beraat kararını destekler mahiyette olduğu, dolayısıyla, sanıklar açısından mahkememizce verilen bir eylemli uyma kararı bulunmadığı, buna göre, bozma ilamındaki gerekçeye ve usule aykırı olarak yeniden beraat kararı verilmesinin söz konusu olmadığı, biran için önceki karara doğrudan direnilmesi ve Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunca kararın gerekçesinin yeterli bulunmaması halinde, eksik soruşturmadan dolayı bozma kararı verildiği düşünülürse, bu durumun usul ekonomisi açısından olumsuz ve yargılamayı uzatacağı bir durum ortaya çıkaracağı gibi; ilk bozma öncesi verilen beraat kararındaki deliller YCGK nca yerinde görülmeyip, sadece o delillere göre direnme kararı kaldırıldığında, artık, YCGK kararı bağlayıcı olduğundan, o halde, başkaca bir işlem yapılamayacağından, gümrük idaresinden herhangi bir belge de istenemeyeceğinden, esasen, suç işledikleri şüphe arz eden sanıkların mahkumiyetine karar verilmesi gibi, hakkaniyete uygun olmayan bir durumun ortaya çıkabileceği, bu nedenle bozma öncesi mahkememizce uyma ya da direnme kararı verilmeksizin davanın sonuçlandırıldığı anlaşılmıştır.

Yine bozma kararı öncesi mahkememizin yukarıda içeriği tekrar edilen 2018/2 Esas, 2018/807 Karar sayılı ve 16/11/2018 tarihli kararında izah edildiği üzere, suçun gerek maddi gerekse manevi unsurları itibariyle oluşmadığı, ... Gümrük Müdürlüğü uygulamasına göre, fiziki şartlar nedeniyle henüz daha ihraç konusu malları taşıyan aracın gümrük sahasına girmesinden evvel, hatta, daha üretim aşamasında dahi gümrük işlemleri yapılıp hat kriteri belirlenebileceği, dolayısıyla suça konu beyanname kapsamındaki malları taşıyan aracın gümrük sahasına girip bilahare kırmızı hat muayenesinden kaçtığına ilişkin bir tespit de yer almadığından, yine yasalarımızda kırmızı hat kriterine düşen bir beyannameye konu malın muayeneye sunulmaması hali başlıbaşına suç tarihindeki 5607 sayılı yasanın 3/14. (halihazırda 3/9) maddesine muhalefet olarak kapsamında değrlendirilmesi gerektiğine ilişkin bir atıfta da bulunulmadığından, yani örneğin 213 sayılı yasanın 359/a-2 maddesinde düzenlenmiş defter ve belgelerin ibraz edilmeyerek gizlenmesi suçunda olduğu gibi, somut olayda da, kırmızı hatta düşen beyannameye konu malların muayeneye sunulmaması haline ilişkin bağımsız bir suç düzenlemesi bulunmadığından, bir başka deyişle bu durumun 5607 sayılı yasanın 3/9 maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin bir atıf yer almadığından, kırmızı hatta düşmesine rağmen muayeneye sunulmayan beyannameye konu her malın esasen gerçekte var olmayan ve hayali ihracat için beyannameye yazılan mal olduğu şeklinde sanık aleyhine bir ön kabul 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesi ile de çelişeceğinden, sanıkların savunmalarının aksi ispatlanamadığından, sipariş iptali nedeniyle söz konusu beyannameye bağlı olarak malın malın ihracatından vazgeçilmiş olduğundan, bu durumda, ihracat rejimi hükümlerine tabi tutulmak üzere tescil edilen gümrük beyannamelerinin iptalinin 4458 sayılı yasanın 64 ve Gümrük Yönetmeliğinin 121 madde hükümlerine göre yapılması esas olmakla birlikte, ihracat eşyasının serbest dolaşımda bulunan eşya statüsüne haiz olması ve geçici depolama yerlerine konulmaksızın beyan edilebilmesi gibi munhasıran ihracat rejimine özgü nitelikler dikkate alındığında, Gümrük Yönetmeliğinin 127/3 ve 417.maddesine göre değerlendirme yapılması gerektiğinden ayrıca 2010-2011 takvim yıllarında bu şirketin 264 adet ihracat beyannamesi düzenlediği; bunlardan suça konu beyanname hariç 70 tanesinin kırmızı hattan işlem görüp kapanmış durumda olduğu, herhangi bir problem doğmadığı, muayenelerinin tamamlandığı, suça konu beyanname kapsamındaki eşyaların gümrüklendirilmiş değerinin 19.259,00 TL olup, şirketin bu tutara göre çok yüksek işlem hacminin olduğu, bu çapta bir işletmenin bu kadar cüzi miktarda bir hayali ihracat gerçekleştirmek amacıyla bu yola tevessül edebileceğinin ticari hayatın olağan akışına uygun görülmediği, dolayısıyla suça konu beyannamenin hayali ihracat için düzenlendiğinin, bu yönde somut bir tespit de olmaksızın ön kabulünün hakkaniyete/şüpheden sanık yararlanır ilkesine/suç ve cezaların kanuniliği ve masumiyet karinelerine uygun da düşmeyeceği anlaşılmakla, mahkememizce, Cumhuriyet Savcısının mütalaasına da uygun olarak, aşağıdaki gibi, direnme ve sanıkların yeniden beraatlerine karar verilmesi gerektiği'' gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanıkların beraatlerine karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükümlerin de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.11.2020 tarihli ve 97324 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 09.02.2021 tarih ve 5510-2194 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı ihracat kaçakçılığı suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından,

Sanık ...'in ... Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ adlı firmanın sahibi, sanık ...'in ise adı geçen fırmanın pazarlamadan sorumlu müdürü olduğu, sanıklar hakkında 04.11.2011 tarihinde gerçekleştirdikleri eylemleri ile ilgili olarak 14.06.2012 tarihli iddianame ile 5607 sayılı Kanun'un 3/14-18,13 ve 5237 sayılı TCK'nın 53. maddeleri gereğince cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, sanık ...'in 17.05.2013, sanık ...'in ise 22.01.2013 tarihinde sorgusunun yapıldığı, bu hâliyle her iki sanık yönünden de dava zaman aşımını kesen en son işlemin sanık ...'in sorgusunun yapıldığı 17.05.2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

5237 sayılı TCK'nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun'un 67. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin varlığı hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 tarihli ve 978–250 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;

Sanıklara atılı ihracat kaçakçılığı suçunun yaptırımının suç tarihinde yürürlükte olan 5607 sayılı Kanun'un 3/14. maddesinde bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası olduğu, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 89. maddesi ile 5607 sayılı Kanun'da yapılan düzenleme ile eylemin 5607 sayılı Kanun'un 3/9. maddesinde düzenlendiği ve yaptırımının yine bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası olarak belirlendiği, bu hâliyle 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e maddesi uyarınca sanıklara atılı suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise oniki yıldır.

Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 04.11.2011 tarihinde gerçekleştirildiği iddia edilen eylemle ilgili olarak, sanıklar hakkında dava zamanaşımını kesen en son işlem 17.05.2013 tarihli sanık ...'in sorgusu olup bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir sebebin gerçekleşmediği gözetildiğinde, TCK'nın 66/1-e maddesindeki sekiz yıllık asli dava zamanaşımı süresi, inceleme tarihinde gerçekleşmiştir.

Bu itibarla, Yerel Mahkeme kararına konu direnme hükümlerinin gerçekleşen dava zamanaşımı nedeni ile bozulmasına, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesiyle tanınan yetkiye dayanılarak, 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca sanıklar hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- ... 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.09.2020 tarihli ve 603-347 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle BOZULMASINA,

Ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince hâlen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar hakkındaki kamu davasının TCK’nın 66/1-e ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,

2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 06.07.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.