2022/192 K. 2022/606 T. 4.10.2022
CGK., E. 2022/192 K. 2022/606 T. 4.10.2022
T.C. Yargıtay Başkanlığı - Ceza Genel Kurulu
Esas No.: 2022/192
Karar No.: 2022/606
Karar tarihi: 04.10.2022
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Sanık ... hakkında sahte fatura düzenleme ve kullanma suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın 213 sayılı Kanun’un 359/b, TCK’nın 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca beş kez 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre 1.500 TL maktu vekâlet ücretinin sanıktan alınarak kendisini vekille temsil ettiren katılan kuruma verilmesine ilişkin ... 7. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.11.2014 tarihli ve 141-579 sayılı hükümlerin, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 22.02.2017 tarih ve 8348-1241 sayı ile, inceleme dışı sahte fatura düzenleme suçlarından kurulan dört mahkûmiyet hükmünün onanmasına, incelemeye konu sahte fatura kullanma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ise;
"...Sanığın kullandığı ve sahte olduğu iddia olunan faturaları düzenleyen ... (Güneş İletişim) hakkında vergi tekniği raporları düzenlendiği dosya kapsamından anlaşılmakla, hakkında dava açılıp açılmadığı, açılmışsa akıbeti araştırılıp bu dava ile birleştirilememesi halinde, dava dosyası celp edilip incelenerek özetinin duruşma tutanağına geçirilmesi, bu davayı ilgilendiren ve sahteliği belirleyen delillerin onaylı örneklerinin dava dosyasına intikal ettirilmesi, şirket yetkilisinin tanık sıfatıyla beyanına başvurulması, faturaları düzenleyen firma ile sanığın ticari defter ve belgeleri üzerinde karşılaştırmalı bilirkişi incelemesi yaptırılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, sanığın, incelemeye konu sahte fatura kullanma suçundan 213 sayılı Kanun’un 359/b, TCK’nın 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ... 7. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.02.2021 tarihli ve 213-107 sayılı hükmün, sanık müdafisi ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 12.01.2022 tarih ve 11528-238 sayı ile;
"Yapılan yargılamaya, toplanıp gerekçeli kararda gösterilerek tartışılan delillere, Mahkemenin oluşa uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, katılan vekili ve sanık müdafisinin diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir, ancak;
Sahte fatura kullanma suçunda faturaların farklı beyanname dönemlerinde kullanılması halinde zincirleme sahte fatura kullanma suçunu, faturaların aynı beyanname döneminde kullanılması halinde tek bir sahte fatura kullanma suçunu oluşturduğu, dosya kapsamında bulunan Vergi Suçu Raporu ve eklerine göre, sanığın sahte fatura düzenleyicisi mükelleflerden aldığı faturalarının tamamının 2010 yılının şubat ayına ait olduğu ve Kurumlar vergisinde kullanıldıkları anlaşılmakla sanık hakkında 2010 takvim yılında tek bir sahte fatura kullanma suçu işlendiği gözetilmeden TCK’nin 43. maddesi uygulanarak fazla ceza tayini,
Yasaya aykırı, katılan vekili ve sanık müdafinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususların aynı Kanun’un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından TCK’nin 43. ve 62. maddelerinin uygulanmasına ilişkin kısımlar çıkarılarak, '3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına' cümlesinden sonra gelmek üzere 'TCK’nin 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılarak 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına' cümlesinin eklenmesi suretiyle; diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.02.2022 tarih ve 48407 sayı ile;
"...5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, 'Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza' söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda da; ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nın 'Suçların içtimaı' bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
TCK'nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.' biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, 'Değişik zamanlarda' ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
TCK'nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Aynı suç işleme kararının varlığının, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında;
Yüksek Dairenin TCK'nın 43. maddesi koşullarının bulunmadığı hususuna ilişkin düzelterek onama kararı da yerinde değildir. Şöyle ki, davaya konu faturaların tarihleri 05/02, 08/02, 09/02, 12/02, 17/02, 18/02, 19/02, 22/02, 22/02, 24/02, 25/02, 25/02, 26/02, 26/02, 27/02, 27/02/2010 olup miktar ve tarihleri farklıdır. Bu faturaların kurumlar vergisi beyannamesinde kullanılması durumunda, TCK'nun 43/1 maddesinin uygulanması yerindedir. Zira 16 adet tarih ve miktarları farklı sahte faturayı kurumlar vergisinde indirim konusu yapmak suretiyle aynı suçun aynı mağdura karşı birden fazla işlenmesi durumu vardır. Nitekim Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05/03/2002 gün ve 2002/11-28 Esas, 2002/179 Karar sayılı ilamı da aynı yöndedir. Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin uygulamaları da bu yöndedir.
Tüm bu nedenlerle ... 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/02/2021 gün ve 2017/213 Esas, 2021/107 Karar sayılı ilamının Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından düzenlenen 31/05/2021 tarihli tebliğnamedeki düşünce gibi 'Sanığın mahkûmiyetine karar verildiği halde, kendisini vekil ile temsil ettiren katılan lehine, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu avukatlık ücretine hükmolunmaması,
Yasaya aykırı, sanık müdafinin ve katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca hükmün bozulması; ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanun’un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün sonuna 'katılanın kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 4.080 TL avukatlık ücretinin sanıktan alınıp katılana verilmesine' fıkrası eklenmesi suretiyle,' düzeltilerek onanması gerektiği, Dairenin TCK'nın 43. maddesinin çıkartılarak düzeltilerek onama ilamının yerinde olmadığı..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 24.02.2022 tarih ve 2104-3014 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında sahte fatura kullanma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığa atılı sahte fatura kullanma suçu yönünden zincirleme suç hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının,
2- Katılan vekili lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre vekâlet ücreti hükmolunmasının gerekip gerekmediğinin,
Belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
1- Sanığa atılı sahte fatura kullanma suçu yönünden zincirleme suç hükmünün uygulanıp uygulanmayacağı;
İncelenen dosya kapsamından;
... Vergi Dairesi Müdürlüğü mükellefi olan...İletişim Temizlik Ürünleri Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Tanıtım San. ve Tic. Ltd. Şti.nin, İbni Şahin Mahallesi, Şerafettin Caddesi, Numara 8, Karatay/... adresinde kablolu ve kablosuz telefon, cep telefonu, kablolu görüntülü telefon, çağrı cihazı ve faks cihazı imalatı, belli bir mala tahsis edilmemiş mağazalarda gıda, içecek ve tütün toptan ticareti, tezgahlar ve pazar yerleri vasıtasıyla sigara, tütün vb. perakende ticareti ve kontör satışı alanlarında faaliyette bulunduğu, 2010 yılında adı geçen Şirket müdürünün sanık ... olduğu,
FAM İletişim Temizlik Ürünleri Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Tanıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 09.10.2013 tarihli ve 81 sayılı vergi inceleme raporu ile eki tutanakta özetle; bu raporun kurumlar vergisi yönünden hazırlandığı belirtildikten sonra mükellef kurumun, 04.04.2013 tarihli ve 15 sayılı vergi tekniği raporuyla sahte fatura düzenlediği tespit edilen ... (Güneş İletişim) isimli firmaya ait 05.02.2010, 08.02.2010, 09.02.2010, 12.02.2010, 17.02.2010, 18.02.2010, 19.02.2010, 22.02.2010 (119782 fatura numaralı), 22.02.2010 (119802 fatura numaralı), 24.02.2010, 25.02.2010 (119805 fatura numaralı), 25.02.2010 (119806 fatura numaralı), 26.02.2010 (119786 fatura numaralı), 26.02.2010 (119787 fatura numaralı), 27.02.2010 (119789 fatura numaralı) ve 27.02.2010 (119807 fatura numaralı) tarihli ve toplam 156.230 TL tutarındaki 16 adet faturayı maliyetlerine intikal ettirerek vergi kaybına sebep olduğu, mükellefin bu şekilde 2010 takvim yılında maliyetini 156.230 TL fazla, kazancını da aynı tutarda eksik beyan ettiği tespitlerine yer verildiği,
Belirtilen vergi inceleme raporunu dayanak alarak hazırlanan 28.10.2013 tarihli 86 sayılı vergi suçu raporuna göre; 2010 hesap döneminde sahte fatura kullanma fiilini gerçekleştiren sanık ... hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulması kanaatine varıldığı,
... Vergi Denetim Kurulunun 29.11.2013 tarihli yazısı ile de sanığın 2010 takvim yılında sahte fatura kullanma fiilini işlediği iddiasına dayalı mütalaanın ... Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,
01.09.2014 tarihli bilirkişi raporunda; mükellef kurum...İletişim Temizlik Ürünleri Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Tanıtım San. ve Tic. Ltd. Şti.nin, sahte fatura düzenleyicisi olduğu vergi tekniği raporu ile tespit edilen ... (Güneş İletişim) isimli firmaya ait toplam tutarı 156.230 TL olan 16 adet kontör satışına ilişkin faturayı Şirketin yasal defterlerine kaydedip kullandığı, kullanılan bu sahte faturalar nedeniyle 31.246 TL kurumlar vergisi kaybına neden olunduğu görüş ve kanaatlerine yer verildiği,
15.06.2020 tarihli bilirkişi raporunda; mükellef kurum...İletişim Temizlik Ürünleri Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Tanıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. yetkilisi sanık ...’in, 2010 yılında ... (Güneş İletişim) isimli firmadan alarak defterlerine kaydedip kurumlar vergisi matrahında azalmaya yol açacak şekilde kullandığı 16 adet KDV hariç 156.230 TL tutarındaki kontör alış faturalarının, gerçek kontör satışına dayanmayan, sahte faturalar olduğu, sanığın bu faturaları kullanmak suretiyle 31.246 TL tutarında kurumlar vergisi kaybına neden olduğu tespitlerinin yer aldığı,
... Vergi Denetim Kurulu Başkanlığının yazısı ekinde dosya içerisine gönderilen ve ... isimli şahıs firması hakkında düzenlenen 04.04.2013 tarihli ve 15 sayılı vergi tekniği raporunda; mükellefiyetin ... adına tesis edildiğinin, ancak işin asıl sahibinin ... ... olduğunun, yapılan işlemlerden ...’in de maddi kazanç elde ettiğinin tespit edildiği, ... isimli firmanın 2010 yılında vermiş olduğu KDV beyannamesine göre 2010 yılındaki kontör satış faturaları toplamının 1.260.401,90 TL tutarında olduğu, yapılan Ba – Bs analizlerine göre toplam fatura tutarı 20.000 TL’yi aşıp da vergi mükellefiyeti bulunan alıcılara düzenlenen fatura tutarının, toplam faturalı kontör satışı tutarına oranının %58 olduğuna dair tespit ve mükellef ...’in beyanları birlikte değerlendirildiğinde, içlerinde sanığın Şirketinin yer aldığı firmalara düzenlenen kontör satış faturalarının tamamının sahte belge olarak dikkate alınması gerektiği sonucuna varıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Tanık ...; 2010 yılında telefonculuk işi yaptığını, çalıştığı yerin yakınında ... isimli şahsın olduğunu ama ... ismini hatırlamadığını, görse belki tanıyabileceğini, telefon alım satım işi yaptığını,...Temizlik Ürünleri Şirketini hatırladığını, ... ...’un, kendi üzerine açtığı bir dükkânının olduğunu, dükkânın üzerine kayıtlı olmasına rağmen dükkânda aylıkla çalıştığını, ... ... ile ...’ın birbirlerini tanıdıklarını, bu kişilerin de kontör alıp sattıklarını, fatura işinden anlamadığını, dükkânının muhasebe işlerini ... ...’un yaptığını, o dönemler kontör alışverişinin çok fazla yapıldığını, bu işlemler sırasında post cihazının kullanıldığını, kontör alıyorum diye vatandaşa para tedariki sağlayıp komisyon kestiklerinin olduğunu, müşterilerin dışarıdan kontör getirdiğini, onu paraya çevirdiklerini, piyasada kontörlerin döndüğünü beyan etmiştir.
Sanık aşamalarda; 2010 yılı içerisinde 156.000 TL tutarında fatura aldığının iddia edildiğini, ancak bunlara ilişkin vergi borcunu ödediğini, yapılan bir şey varsa bile bunun hata ile olmuş olabileceğini, suç işlemediğini, 2008 yılında aynı suçtan yargılanıp beraat ettiğini, aynı suçtan tekrar yargılandığını, kullandığı faturaların sahte olmadığını, defterlerini tasdik ettirdiğini, her türlü vergisini ödediğini, faturalarının kayıtlı olduğunun Yargıtay tarafından da bilindiğini, sattığı ürünlerin KDV'sinin sıfır olduğunu, KDV'den gelir elde etmesinin mümkün olmadığını savunmuştur.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun "Kaçakçılık Suçları ve Cezaları" başlıklı 359. maddesinin b fıkrası;
"...b) Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir." biçiminde iken 15.04.2022 tarihli ve 31810 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7394 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile fıkrada yer alan “beş” ibaresi “sekiz” şeklinde değiştirilmiş ve fıkra son hâlini almıştır.
Maddeyle haksız kazanç sağlamak ve/veya vergi kaçırmak (az vergi ödemek - hiç vergi ödememek) için işlenen fiillerden birisinin de sahte belge düzenlemek veya kullanmak olduğu açıkça belirtilmiştir. Vergi kayıp ve kaçağına sebebiyet vermesindeki oranın yüksekliğini dikkate alan kanun koyucu, sahte belge düzenlemek veya bu belgeleri kullanmak eylemleri için Vergi Usul Kanunu’nda özel düzenleme getirme ihtiyacı duymuştur.
Vergi belgelerindeki sahteciliğin amacı; düzenleyen için komisyon almak suretiyle haksız kazanç sağlamak veya vergi doğuran faaliyetini vergi dairesi bilgisi dışında tutarak vergi ödememek; kullanan için ise gideri fazla gösterip matrahı düşürmek, dolayısıyla vergiyi az ödemek veya hiç ödememek ya da hakkı olmayan vergi iadesi veya indiriminden yararlanmaktır. Bu bağlamda, gerçeğe aykırılık olgusu olarak sahtecilik amaç değil, araçtır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinde sahte belgenin tanımı yapılmıştır. Buna göre; gerçek bir muamele veya durum olmadığı hâlde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir. Örneğin, satın alınmayan mal veya hizmetin alınmış gibi fatura düzenlenmesi faaliyeti sahtecilik, düzenlenen fatura da sahte belgedir. Madde metninde sahte belge tanımı yapılırken özellikle belge içeriğinin gerçeğe aykırı düzenlenmesinden bahsedilmektedir. Sahte olarak basılmış ya da mükellefin rızası dışında mükelleften elde edilmiş belgeler de sahte belgedir, ancak bu şekilde maddi olarak yapılan sahteciliklerde dahi sahte belge düzenleme ve kullanma suçlarının özelliği nedeniyle belgenin, gerçek bir muamele veya durum olmadığı hâlde bunlar varmış gibi düzenlenmesi gerekmektedir.
Belgenin asıl ve suretinde yapılan sahtecilik arasında fark olmayıp sahtecilik kısmen veya tamamen yapılabilir. Tamamen sahtecilik, gerçekte olmayan bir vergi olayının varmış gibi belgeye yansıtılmasıdır. Kısmen sahtecilik ise gerçek ve gerçek olmayan muamele veya durumların aynı belgede yer alması hâlidir. Örneğin; gerçek emtia satışı için düzenlenen faturada, ayrıca yapılmayan emtia satışının da gösterilmesi gibi.
Kısmen sahte belge ile muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belgeyi karıştırmamak gerekir. Yanıltıcı belgede, gerçek muamele veya durum mevcut olmakla birlikte bunların mahiyet veya miktarında gerçeğe aykırılık vardır. Kısmen sahte belgede ise gerçeğin yanında gerçek olmayan muamele ve durum veya yanıltıcı niteliği kabule yol açan mahiyet ve miktar dışında ve bunları aşan gerçeğe aykırılık söz konusudur.
Bu itibarla, belgesiz yapılan alım ve hizmetlerin başka bir mükellefin belgesiyle veya sahte belgeyle belgelendirilmesi hâlinde belgenin gerçek bir muamele veya duruma dayanmadığından sahte olduğunun kabulü gerekir.
Sahtecilik, mükellefin özel yönetmeliğine uygun olarak bastırdığı belgeler vasıta kılınarak işlenebileceği gibi, sahte basılmış belgelerle de işlenebilir.
Maddede belirtilen sahte belge düzenleme ve sahte belge kullanma suçlarında failin hareketi birbirinden farklılık arz etmektedir. Sahte belge düzenleme suçunun maddi unsurunun hareket kısmını; vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan belgelerin asıl veya suretlerinin kanuni şekle uygun olarak tamamen veya kısmen sahte olarak düzenlenmesi oluştururken, sahte belge kullanma suçunun maddi unsurunun hareket kısmını; sahte belgenin deftere kaydedilmesinden sonra dahil edildiği beyannamenin mükellef tarafından vergi dairesine verilmesi oluşturmaktadır. Sahte belgenin hukuki sonuç doğuracak şekilde kullanılmış sayılması için deftere kaydedilmesi yeterli olmayıp dahil edildiği beyannamenin vergi dairesine verilmiş olması da şarttır. Çünkü kullanma, yapılan sahtecilikten beklenen yararın sağlanması için gerekli faaliyetlerin tamamını ifade eder.
Gelinen bu noktada uyuşmazlık konusuyla ilgisi nedeniyle kurumlar vergisi ve bu verginin beyan edilmesi hakkında da bilgi verilmesinde yarar bulunmaktadır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “Verginin konusu” başlıklı 1. maddesi;
“(1) Aşağıda sayılan kurumların kazançları, kurumlar vergisine tâbidir:
a) Sermaye şirketleri.
b) Kooperatifler.
c) İktisadî kamu kuruluşları.
ç) Dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmeler.
d) ... ortaklıkları.
(2) Kurum kazancı, gelir vergisinin konusuna giren gelir unsurlarından oluşur.” şeklinde düzenlenmiş olup birinci fıkrada kurumlar vergisine tabi olanlar açıkça belirtilmiş, ikinci fıkrada ise kurum kazancının kapsamı açıklığa kavuşturulmuştur.
Aynı Kanun’un “Beyan esası” başlıklı 14. maddesi de;
“(1) Kurumlar vergisi, mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı üzerine tarh olunur. Beyanname, ilgili bulunduğu hesap döneminin sonuçlarını içerir.
(2) Her mükellef vergiye tâbi kazancının tamamı için bir beyanname verir. Ancak, tüzel kişiliği bulunmayan iktisadî kamu kuruluşları ile dernek ve vakıflara ait iktisadî işletmelerden her biri için, bunların bağlı olduğu kamu tüzel kişileri ile dernek ve vakıflar tarafından ayrı beyanname verilir.
(3) Kurumlar vergisi beyannamesi, hesap döneminin kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine verilir.
(4) Mükelleflerin şubeleri, ajansları, alım-satım büro ve mağazaları, imalâthaneleri veya kendilerine bağlı diğer ... yerleri için, bunların bağımsız muhasebeleri ve ayrılmış sermayeleri olsa dahi ayrı beyanname verilmez.
(5) Kooperatiflerin gelirlerinin vergi kesintisine tâbi tutulan taşınmaz kira gelirlerinden ibaret olması halinde, bu gelirler için beyanname verilmez.
(6) Mükellefin bağlı olduğu vergi dairesi, kurumun kanunî veya ... merkezinin bulunduğu yerin vergi dairesidir.
(7) ... Bakanlığı, mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairelerini, kanunî veya ... merkezlerine bakmaksızın belirlemeye yetkilidir.
(8) Beyannamelerin şekil, içerik ve ekleri ... Bakanlığınca belirlenir. Mükellefler beyanlarını bu beyanname ile yapmak veya bu beyannamelerde yazılı bilgilere uygun olarak bildirmek zorundadır.” biçiminde düzenlenerek kurumlar vergisinin içeriği, şekli, verilme zamanı, verileceği yer gibi hususlar hakkında bilgi verilmiş, beyanname vermesi gerekenlere yol gösterilmiştir.
Uyuşmazlık konusu bakımından önem arz eden ve ayrıca değinilmesinde fayda bulunan aynı Kanun’un 14. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Kurumlar vergisi beyannamesi, hesap döneminin kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine verilir.” denmek suretiyle kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gerektiği tarih, vergi hesap döneminin kapanmasından sonraki dördüncü ayın bir ila yirmibeşinci günü arası olarak belirlenmiştir. Örneğin; 2018 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin, 2019 yılının Nisan ayının 1. günü verilebileceği gibi belirtilen günden itibaren 25. günü akşamına kadar verilmesi de mümkündür.
Açıklanan madde ve fıkralardan çıkan başka bir sonuç da kurumlar vergisi beyannamesinin yıllık olarak düzenlenip tek seferde vergi dairesine verilmesidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için "zincirleme suç" hükümleri üzerinde de durulmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda da;“Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın "Suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
TCK'nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, "değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
TCK'nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
... Vergi Dairesi Müdürlüğü mükellefi olan...İletişim Temizlik Ürünleri Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Tanıtım San. ve Tic. Ltd. Şti.nin yetkilisi olan sanık ...’in, 2010 yılında sahte fatura düzenlediği tespit edilen ... (Güneş İletişim) isimli firmaya ait 05.02.2010, 08.02.2010, 09.02.2010, 12.02.2010, 17.02.2010, 18.02.2010, 19.02.2010, 22.02.2010 (119782 fatura numaralı), 22.02.2010 (119802 fatura numaralı), 24.02.2010, 25.02.2010 (119805 fatura numaralı), 25.02.2010 (119806 fatura numaralı), 26.02.2010 (119786 fatura numaralı), 26.02.2010 (119787 fatura numaralı), 27.02.2010 (119789 fatura numaralı) ve 27.02.2010 (119807 fatura numaralı) tarihli 16 adet faturayı yasal defterlerine kaydettiği ve bu faturaları kurumlar vergisi beyannamesinde kullanarak vergi kaybına neden olduğunun iddia ve kabul edildiği olayda;
Sahte fatura kullanma suçunun, gerçekte herhangi bir mal alım satımına dayanmayan fatura bilgilerinin kaydedildiği beyannamenin ilgili vergi dairesine verilmesiyle oluştuğu, bu itibarla sahte fatura kullanma suçları yönünden zincirleme suç hükmünün uygulanmasında kıstas olarak düzenlenen sahte fatura sayısının değil, farklı dönemlerde verilen beyanname sayısının dikkate alınmasının gerektiği ve genellikle kurumlar vergisi beyanının yılda bir kez tek bir beyanname ile vergi dairesine verildiği cihetle; sanığın yetkilisi olduğu...İletişim Temizlik Ürünleri Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Tanıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 09.10.2013 tarihli ve 81 sayılı vergi inceleme raporu ile eki tutanakta yer alan; mükellef kurumun sahte fatura düzenlediği tespit edilen ... (Güneş İletişim) isimli firmaya ait toplam 156.230 TL tutarındaki 2010 yılının Şubat ayında düzenlenen 16 adet faturayı maliyetlerine intikal ettirerek vergi kaybına sebep olduğu yönündeki tespitler ile 01.09.2014 ve 15.06.2020 tarihli bilirkişi raporlarında bulunan; sanığın, toplam tutarı 156.230 TL olan 16 adet kontör satışına ilişkin faturayı Şirketin yasal defterlerine kaydedip kullandığı, kullanılan bu sahte faturalar nedeniyle 31.246 TL kurumlar vergisi kaybına neden olduğu şeklindeki tespitler göz önünde bulundurulup suça konu faturaların tamamının 2010 yılının Şubat ayında düzenlendiği ve bu faturaların 2010 yılının kurumlar vergisi yönünden tek bir beyannameye konu edilerek kullanıldığı, belirtilen beyan dışında farklı bir beyana konu edildiğine dair dosya kapsamında herhangi bir delil de bulunmadığı hususları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, dosya kapsamından sahte olduğu tespit edilen 16 adet faturanın 2010 yılının kurumlar vergisi beyannamesine konu edilerek bu beyannamenin ilgili vergi dairesine verilmesi ile kullanıldığı anlaşıldığından Özel Dairenin davaya konu olayda zincirleme suç hükmünün uygulanma şartları bulunmadığı şeklindeki kabulünün isabetli olduğu sonucuna varılmalıdır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu yönünden haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
2- Katılan vekili lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre vekâlet ücreti hükmolunmasının gerekip gerekmediği,
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ... hakkında 2008, 2009, 2011 ve 2012 yıllarında sahte fatura düzenleme, 2010 yılında da sahte fatura kullanma suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Yerel Mahkemece 17.04.2014 tarihli oturumda ... Vergi Dairesi Başkanlığının davaya katılmasına karar verildiği, yargılama sonucunda da sanığın, 213 sayılı Kanun’un 359/b, TCK’nın 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca beş kez 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre 1500 TL maktu vekâlet ücretinin sanıktan alınarak kendisini vekille temsil ettiren katılan kuruma verilmesine karar verildiği,
Hükümlerin, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince, inceleme dışı sahte fatura düzenleme suçlarından kurulan dört mahkûmiyet hükmünün onanmasına, incelemeye konu sahte fatura kullanma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ise eksik araştırma ve incelemeyle hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği,
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece sanığın, sahte fatura kullanma suçundan 213 sayılı Kanun’un 359/b, TCK’nın 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiş olup bu hükmün de sanık müdafisinin yanı sıra katılan vekili tarafından da temyiz edildiği,
Katılan vekili temyizinin “...Her ne kadar bozma öncesi kararda 1500 TL vekâlet ücreti hükmedilmiş ise de bozma sonrası verilen kararda güncel vekâlet ücreti farklılaşmış olduğundan, güncel miktar üzerinden ücreti vekâlete hükmedilmesi gerekmekteydi. Karar bu yönüyle açık biçimde usul ve yasaya aykırı olduğundan bu yönden kararı temyiz etmekteyiz.” şeklinde olduğu,
Dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince zincirleme suça ilişkin uygulama maddesi hükümden çıkartılmak suretiyle düzeltilerek onama kararı verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Avukatlık sözleşmesinden kaynaklanan avukatlık ücreti ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti olarak ikiye ayrılan "avukatlık ücreti", 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesinin birinci fıkrasında; "Avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder." şeklinde tanımlanmıştır. Hukuki yardımın ne şekilde yerine getirileceği maddede açıklanmamış ve tarafların aralarındaki yapacakları anlaşmaya bırakılmıştır.
Avukatlık Kanunu'nun 168. maddesi uyarınca hazırlanıp 28.12.2013 tarihli ve 28865 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve bozma öncesi Yerel Mahkemenin karar tarihinde geçerli olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin "Ceza davalarında ücret" başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasındaki "Kamu davasına katılma üzerine, mahkûmiyete karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilir." şeklindeki hüküm ile 24.11.2020 tarihli ve 31314 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve bozma sonrası Yerel Mahkemenin karar tarihinde geçerli olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin "Ceza davalarında ücret" başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrasındaki "Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine bu Tarifenin ikinci kısmın ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilir." şeklindeki hükümlere göre, sanığın mahkûm olması hâlinde, kendisini vekille temsil ettiren katılan lehine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin ikinci kısım ikinci bölümüne göre bozma öncesi 1.500 TL, bozma sonrası ise 4.080 TL vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmelidir. Katılan lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi için ceza davasının mahkûmiyetle sonuçlanması ve katılanın kendisini hukuki yardımından yararlandığı bir vekille temsil ettirmesi yeterli olup ayrıca vekilin duruşmaları takip etmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Zira tarifeye göre hükmedilmesi gereken vekâlet ücreti, katılana vekili tarafından sunulan hukuksal yardımın şekli ve kalitesiyle ilintili olmayıp katılanın kendisini vekil ile temsil ettirmesinin bir sonucudur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 14.06.2005 tarihli ve 66-65 sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK'nın "Yargılama Giderleri" başlıklı 324. maddesinin birinci fıkrasındaki; "Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir." şeklindeki hüküm uyarınca avukatlık ücreti yargılama giderlerindendir. Bu nedenle, isteme bağlı olmaksızın diğer yargılama giderleri gibi avukatlık ücretine de kendiliğinden hükmedilmesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında söz konusu uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ... hakkında dört kez sahte fatura düzenleme ve bir kez sahte fatura kullanma suçlarından açılan kamu davasında, katılan kurum ... Vergi Dairesi Başkanlığının kendisini vekille temsil ettirdiği, Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 04.11.2014 tarih ve 141-579 sayı ile sanık hakkında beş ayrı mahkûmiyet hükmü kurulup karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre 1.500 TL maktu vekâlet ücretinin sanıktan alınarak kendisini vekille temsil ettiren katılan kuruma verilmesine hükmedildiği, mahkûmiyet hükümlerinin sanık müdafisince temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece inceleme dışı sahte fatura düzenleme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden onama, incelemeye konu sahte fatura kullanma suçundan ise bozma kararı verildiği, bozmaya uyarak yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece 16.02.2021 tarih ve 213-107 sayı ile sanık hakkında yeniden mahkûmiyet hükmü tesis edildiği, hükümde kendisini vekille temsil ettiren katılan kurum ... Vergi Dairesi Başkanlığı lehine vekâlet ücreti verilmediği hususları birlikte gözetildiğinde, sanık hakkında tek bir iddianame ile açılan kamu davasında sahte fatura düzenleme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden onama kararı verilmiş ve bu hükümler kesinleşmiş ise de sahte fatura kullanma suçu yönünden kurulan ilk mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece bozulduğu, bozma üzerine yargılamaya devam edildiği, bu nedenle kendisini vekille temsil ettiren katılan Kurum lehine takdir edilecek vekâlet ücretinin, Yerel Mahkemece yargılamaya devam edilerek sahte fatura kullanma suçundan sanık hakkında ikinci kez mahkûmiyet hükmü kurulduğu 16.02.2021 karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenmesi gerekeceği, ancak Yerel Mahkemenin 04.11.2014 tarihli hükmü ile verilen ve hakkında bozma kararı bulunmayan 1.500 TL tutarındaki vekâlet ücretinin, 16.02.2021 tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre kendisini vekille temsil ettiren katılan Kurum lehine verilmesi gereken 4.080 TL tutarındaki vekâlet ücretinden mahsup edilmesi suretiyle katılan Kurum lehine 2.580 TL vekâlet ücretine hükmedilmesine karar verilmesi gerekirken, Yerel Mahkemece bu hususta herhangi bir karar verilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
A) Sanığa atılı sahte fatura kullanma suçu yönünden zincirleme suç hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından REDDİNE,
B) Katılan vekili lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre vekâlet ücreti hükmolunmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından ise KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 12.01.2022 tarihli ve 11528-238 sayılı düzeltilerek onama kararına; “ancak;” ibaresinden sonra gelmek üzere bir paragraf ile “Yerel Mahkemenin 04.11.2014 tarihli kararında sahte fatura düzenleme suçlarına ilişkin sanık hakkında kurulan dört ayrı mahkûmiyet hükmünün Dairenin 22.02.2017 tarihli ve 8348-1241 sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleştiği, aynı Yerel Mahkeme kararında katılan Kurum lehine 1.500 TL vekâlet ücreti de takdir edilmiş olup Dairenin temyiz incelemesinde vekâlet ücreti yönünden herhangi bir bozma kararı bulunmadığı, Dairenin belirtilen onama kararının yer aldığı ilamında ayrıca sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulan sahte fatura kullanma suçu yönünden de bozma kararı verildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, bozma sonrasında yargılamaya devam edilmesine rağmen yargılama sonucunda Yerel Mahkemece kurulan 16.02.2021 tarihli hükümde, yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre kendisini vekille temsil ettiren katılan Kurum lehine verilmesi gereken 4.080 TL tutarındaki vekâlet ücretinden önceki hükümde verilen vekâlet ücreti mahsup edilerek katılan Kurum lehine 2.580 TL vekâlet ücreti verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,” ibareleri ve “2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve hüküm fıkrasında yer alan yargılama giderlerine ilişkin paragraftan önce gelecek şekilde” cümlesi ve bu cümle sonrasında da tırnak içinde olacak biçimde “Katılan Kurumun kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 4.080 TL maktu vekâlet ücretinden 04.11.2014 tarihli kararla hükmedilen 1.500 TL vekâlet ücreti mahsup edilerek 2.580 TL vekâlet ücretinin sanıktan alınarak katılan Kuruma verilmesine” cümlesinin EKLENMESİNE,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık konusu yönünden oy birliğiyle karar verildi.