2022/2482 K. 2022/19270 T. 21.11.2022

11. CD., E. 2022/2482 K. 2022/19270 T. 21.11.2022

T.C. Yargıtay Başkanlığı - 11. Ceza Dairesi
Esas No.: 2022/2482
Karar No.: 2022/19270
Karar tarihi: 21.11.2022
 

KARAR

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 10.03.2022 tarih ve 2022/603 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 11.04.2022 tarih ve KYB-2022/39314 sayılı ihbarname ile;

2010, 2011 ve 2012 takvim yıllarına ilişkin sahte fatura kullanmak ve düzenlemek suretiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na muhalefet etmek suçlarından sanık ...'ın, anılan Kanun’un 359-b, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 43/1 ve 62. (6'şar kez) maddeleri gereğince 6 kez 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezaları ile cezalandırılmasına dair Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 17/03/2021 tarihli ve 2019/105 esas, 2021/184 sayılı kararının "Dosya dışı ... hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359-b maddesi uyarınca sahte fatura kullanmak ve düzenlemek eylemlerinden dolayı açılan kamu davasında, adı geçenin beraatine ve her ne kadar vergi suçuna karışan şirket ... adına kayıtlı ise de fiili olarak söz konusu şirketin sanık ... tarafından idare edildiğinden bahisle suç duyusunda bulunulmasına karar verilmesi üzerine başlatılan soruşturma kapsamında, Maliye Bakanlığı'nın 25/12/2017 tarih ve E.33163 sayılı yazısı ile bildirilen mütaala ve vergi suçu raporu ile ayrıca düzenlenen bilirkişi raporu sonucu 08/01/2019 tarihli iddianame ile açılan kamu davası sonunda, 2010, 2011 ve 2012 takvim yıllarına ilişkin sahte fatura düzenlemek ve kullanmak eylemlerinden dolayı Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 17/03/2021 tarihli kararı ile sanığın mahkumiyetine karar verilmiş ise de;

Dosya kapsamına göre;

1-213 sayılı Kanun’un 359/b ve 5237 sayılı Kanun'un 66/1-e maddelerine göre, asli zamanaşımı süresinin 8 yıl, olağanüstü zamanaşımı süresinin 12 yıl olduğu ve sanığın Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesi alınmayıp kolluk tarafından 23/11/2018 tarihinde ifadesinin alındığı, atılı suçlara ilişkin iddianamenin ise 08/01/2019 tarihinde düzenlendiği ve zamanaşımını süresini kesebilecek ilk işlemin iddianamenin tanzim edilmesi olduğu nazara alındığında, 2010 takvim yılına ilişkin suçlar bakımından 31/12/2018 tarihi itibariyle olağan zamanaşımı süresinin tamamlandığı gözetilmeksizin, sanık hakkında 2010 takvim yılına ilişkin sahte fatura düzenlemek ve kullanmak suçları yönünden kamu davasının düşmesine karar verilmesi yerine, yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesinde;

2-Vergi tekniği raporu ekinde sahte olarak düzenlendiği iddia edilen faturaların bulunduğu ancak anılan faturaların gerçek mal ve hizmet karşılığı olup olmadığı hususunda bilirkişi raporu aldırılmadan hüküm kurulması ile sanığın suçlamaları kabul etmemesi karşısında; gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi bakımından sahte olduğu iddia edilen faturaları kullanan ilgili şirkete ve faturaları tanzim eden şirkete ait defter ve belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yapıtırılarak, faturaların gerçek alım-satım karşılığı olup olmadığının, mal ve para akışını gösteren sevk ve taşıma irsaliyeleri, teslim-tesellüm belgeleri, ödeme belgeleri ile satıcının kasasına ya da banka hesabına girip girmediğinin tespitinden sonra sonucuna göre tüm deliller birlikte tartışılıp hangi delillere neden üstünlük tanındığı açıklanarak ve deliller ile sonuç arasında bağ kurulmak suretiyle sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden" bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,

Dosya incelendi, gereği görüşüldü:

15.04.2022 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7394 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile 213 sayılı Kanun'un 359. maddesinin son fıkrasından önce gelmek üzere; “Bu maddede düzenlenen suçların birden fazla takvim yılı veya vergilendirme dönemi içinde aynı suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmesi halinde, Türk Ceza Kanununun 43 üncü maddesi uygulanır.” cümlesinin eklendiği ve 5237 sayılı TCK’nin 66/6. maddesi uyarınca zincirleme suçlarda zamanaşımının son suçun işlendiği günden itibaren işlemeye başlayacağı gözetildiğinde, zamanaşımının henüz gerçekleşmediği, bununla birlikte;

5271 sayılı CMK’nin 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini de açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.

Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.

Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Buna göre bozma nedenleri;

5271 sayılı CMK'nin 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.

Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün hangi hallerde kanun yararına bozulabileceği, kanun yararına bozma kararının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nin 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanun yararına bozma, kesinleşen hüküm yönünden hüküm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan gerek usul, gerekse maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlıdır. Dava konusu olayda mahkemece kanıtların toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen hükümde, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak karar verildiğinden bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün değildir. Zira böyle bir durumda ortada hukuka aykırılık hali bulunmamakta olup, varolan kanıtların mahkûmiyete yeterli olup olmamasına ilişkin değerlendirme yanlışlığından kaynaklanan bir uyuşmazlık hali söz konusudur.

Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya içeriğine göre; (1) numaralı düşünce yönünden zamanaşımının henüz gerçekleşmediği, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerine ilişkin (2) numaralı istemde belirtilen nedenlerin de kanun yararına bozma yolunda ileri sürülemeyeceği anlaşıldığından, Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 17.03.2021 tarihli 2019/105 Esas ve 2021/184 Karar sayılı ilamına yönelik kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünceler yerinde görülmediğinden REDDİNE, mahalline gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 21.11.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.