E. 2019/374 K. 2019/345 T. 8.5.2019

TEMYİZEDEN(DAVALI): İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı - İSTANBUL

(Kocamustafapaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü)

VEKİLİ: Av. K1 - (Aynı yerde)

KARŞITARAF(DAVACI): F1 İnşaat Dekorasyon Turizm Tekstil Sanayi ve Ticaret

Limited Şirketi

İSTEMİN KONUSU : İstanbul 9. Vergi Mahkemesinin, 27/09/2018 tarih ve E:2018/1417, K:2018/2695sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :

Dava konusu istem:Davacı adına, vergi inceleme raporu uyarınca, 2008 yılının Ocak ilâ Aralık dönemleri ile 2009 yılının Mayıs ve Eylül dönemlerine ait katma değer vergileri, bir kısmı tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle artırılarak üç kat tutarında kesilen vergi ziyaı cezaları ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 353. maddesinin 1. fıkrası ile mükerrer 355. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezalarının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır.

Mahkemenin ilk kararının özeti:İstanbul 9. Vergi Mahkemesi, 28/05/2014 tarih ve E:2013/3394, K:2014/1422 sayılı kararıyla; tarhiyatın dayanağı vergi inceleme raporunun ihbarname ekinde tebliğ edilmemesinin esasa ilişkin bir şekil hatası olduğu ve tarhiyatın maddi ve hukuki sebepleri hakkında davacının yasal haklarını kullanabilmesi için matraha ilişkin tespit ve bilgilerin yer aldığı vergi inceleme raporunun ihbarnamelerle birlikte davacıya tebliğ edilmesi gerektiği gerekçesiyle vergi ve cezaları kaldırmıştır.

Daire kararının özeti: Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 05/02/2018 tarih ve E:2016/3731, K:2018/1152 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 34, 35 ve 108. maddeleri ile 31/10/2011 tarih ve 28101 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Vergi Denetim Kurulu Yönetmeliğinin 56 ve 57. maddelerine yer verdikten sonra, mahkemece vergi inceleme raporunun ihbarnameye eklenerek davacıya tebliğ edilmediği belirtilmiş ise de ihbarnamelerin tebellüğünden itibaren dava açma süresi içinde vergilendirme işlemine karşı dava açılıp uyuşmazlık yargı merciine taşınarak idarenin tüm iddia ve işlemlerine karşı itiraz etme imkanının elde edildiği, davalı idarece gönderilen savunma dilekçesi ekinde vergi inceleme raporunun dava dosyasına sunulduğu, bu durumda, davacının ulaşmak istediği halde ulaşamadığı bir belgenin veya bilginin olduğundan bahsedilemeyeceği gerekçesiyle, işin esası incelenerek karar verilmek üzere kararı bozmuştur.

Israr kararının özeti:Mahkeme, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI :Vergi inceleme raporunun savunma dilekçesi ekinde dava dosyasına sunulduğu, bu durumda, davacının ulaşmak istediği halde ulaşamadığı bir belgenin veya bilginin olduğundan ve savunma hakkının kısıtlandığından bahsedilemeyeceğiileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI :Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ K2'İN DÜŞÜNCESİ : Temyizen incelenen ısrar kararının, Danıştay Dördüncü Dairesinin kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY:

Davacı adına, vergi inceleme raporu uyarınca, 2008 yılının Ocak ilâ Aralık dönemleri ile 2009 yılının Mayıs ve Eylül dönemleri için katma değer vergileri tarh edilmiş, bir kısmı tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle artırılan üç kat tutarında vergi ziyaı cezaları ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 353. maddesinin 1. fıkrası ile mükerrer 355. maddesinin 1. fıkrası uyarınca özel usulsüzlük cezaları kesilmiştir.

Davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporu, vergi ve cezalara ilişkin ihbarnameler ekinde davacıya tebliğ edilmemiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:

Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu yolundaki düzenlemeyle, hak arama özgürlüğü; kişilerin yargı organlarına davacı veya davalı olarak haklarını savunabilmek için başvurabilmesi ve bu organlar önünde adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde yargılanma hakkının bulunması olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası mevzuat bakımından ise ülkemiz açısından bağlayıcılığı bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde (AİHS), hak aramada yargısal başvuru yönteminin karşılığı, Sözleşmenin 6. maddesinde, "adil yargılanma hakkı" başlığı altında düzenlenmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik toplumun temel değerlerini yansıtan bir haklar ve ilkeler bütünü olan "Adil yargılanma ilkesinin" özünü, hakkaniyete uygun yargılama ilkesi oluşturmaktadır. Yargılama sürecinin bizzat kendisini sorgulamayı amaçlayan; tarafların, usulden kaynaklanan haklarını garanti altına alarak, yargılama süreci ve usulünün adil olup olmadığının denetlenmesi imkanı sağlayan adil yargılanma ilkesinin hayata geçirilebilmesi, ilgililerin dava açabilme hakkına sahip olmasını gerektirmektedir.

Adil yargılanmaya ilişkin iddiaların incelenebilmesi için yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği,karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delil ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi hususlarda; karara etkisi olacak unsurların değerlendirilmediği, eksik değerlendirildiği, ihmal ya da açıkça keyfi davranıldığı yolunda bir bilgi ya da belge sunulmuş olması gerekmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından adil yargılanma hakkının zımni gerekleri ve bir yargılamanın adil olup olmadığı değerlendirilirken mesele, sadece belli bir hadise veya usul ihlali açısından değil, tüm aşamalara ilişkin kümülatif bir analizle ele alınmakta; bir aşamadaki kusurun, sonraki aşamada telafi edilmiş olmasına da dikkat çekilmektedir. (AİHM Kararı: Miailhe/Fransa (No:2), B. No: 18978/91, 26/9/1996, §§ 45-46, Monnell ve Moris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70)

Buna göre davacıların vergi uyuşmazlığı doğuran idari işlemlerin hukuka aykırılığı yolundaki iddialarını etkili bir biçimde ileri sürebilme hakkının kural olarak yargılama sürecinin bütünü içinde korunması gerekir. Bu korumanın sağlanması öncelikle idarenin işlemi tesis etme nedenine ilişkin maddi olay ve olgular ile hukuksal nedenlerin bilinebilir olmasına bağlıdır. Adil yargılanma hakkı yargılama sürecinin bütününün hakkaniyete uygun yürütülmesini güvence altına aldığından davacıya etkili bir biçimde iddialarını ileri sürme imkanı tanındığı müddetçe idari işlemin tesis edilme nedeninin idari dava açıldıktan sonra ortaya konulmuş olması tek başına bu hakkın ihlal edildiği anlamına gelmez.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere adil yargılanma hakkı ve bu hakkın bünyesinde barındırdığı diğer haklar, açılmış ve görülmekte olan bir davada kullanılabilecek niteliklere sahip olup, mahkemece yerine getirilen yargılama faaliyetinin bu ilkelere uygun olup olmadığının, istinaf/temyiz mercii; bireysel başvuru yolunun kullanılması halinde ise Anayasa Mahkemesi/AİHM tarafından denetlenmesini sağlayan araçlardır.

Kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden hesaplanıp, vergi alacağının miktar olarak tespit edilmesi olarak tanımlanan tarh işleminin; tebliğ edilmiş olması şartıyla ilgilisi hakkında hukuki sonuç doğuracağı hususunda tartışma bulunmamaktadır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 35. maddesinin son fıkrasında, vergi inceleme raporlarının ekleneceği belirtilen ihbarnameler; Kanunun 34. maddesi uyarınca, ikmalen ve re'sen salınan vergilerin, ilgililere tebliğini sağlayan işlemler olup, değinilen düzenlemeler uyarınca ana kural, vergi inceleme raporlarının vergi ve ceza ihbarnamesine eklenerek tebliğ edilmesidir. Genel olarak uygulamada da bu şekilde yerine getirilmekle birlikte, söz konusu raporların eklenmediği durumlarda, ilk derece mahkemesi tarafından ara kararıyla istenmesi ya da re'sen idarece dava dosyasına sunulması üzerine, davacıya anılan rapor tebliğ edilerek, haklılığını ortaya koymaya yönelik delillerini sunmasına imkan vermek suretiyle bu eksikliğin, yargılama aşamasında giderilmesi mümkündür.

Somut olayda, ihbarname ekinde davacıya tebliğ edilmediği anlaşılan vergi inceleme raporunun vergi idaresi tarafından dava dosyasına sunulduğu görülmektedir. Yargılama sürecinin bütünü gözetildiğinde davacıya tarh işleminin dayanağı olan raporu inceleme, idarenin hangi gerekçeyle işlem tesis ettiğini öğrenebilme ve karşı argümanlar geliştirerek tarh işleminin hukuka aykırı olduğu iddiasını etkili bir biçimde ileri sürebilme imkanının tanındığı anlaşılmaktadır. Davacının da aksi yönde bir iddiası bulunmamaktadır.

Hakkaniyete uygun yargılama hakkının teminat altına aldığı güvencelerin dava konusu vergi ve cezalara karşı açılan davada gerçekleşmiş olduğu anlaşıldığından; Danıştay Dördüncü Dairesinin, yukarıda yer verilen kararının dayandığı aynı hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca ısrar kararının bozulması gerekmiştir.

KARAR SONUCU :

Açıklanan nedenlerle;

1-Davalının temyiz isteminin KABULÜNE,

2- İstanbul 9. Vergi Mahkemesinin, 27/09/2018 tarih ve E:2018/1417, K:2018/2695 sayılı ısrar kararının BOZULMASINA,

3-Yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına,

2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08/05/2019tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

X - KARŞI OY:

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında vergi mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

X X- KARŞI OY:

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 20. maddesinde verginin tarhı; vergi alacağının kanunlarda gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibarıyla tespit eden idari muamele olarak; 21. maddesinde de tebliğ, vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza sorumlusuna yazı ile bildirilmesi olarak tanımlanmış; 34. maddesinde ikmalen ve re'sen tarh edilen vergilerin ihbarname ile ilgililere tebliğ olunacağı belirtilmiş, "ihbarnamenin muhteviyatı" başlığını taşıyan 35. maddesinin son fıkrasında ise takdir komisyonu kararı üzerine tarh edilen vergilerde kararın ve re'sen takdiri gerektiren inceleme raporunun bir suretinin ihbarnameye eklenmesi hükme bağlanmıştır.

213 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, idarece tesis edilen tarh işleminin ihbarname ile ilgililere tebliğ edileceği ve tarhiyatın dayanağı vergi inceleme raporunun ihbarnameye eklenmesinin ihbarnamenin hukuken geçerli olmasının ön koşulu olduğu, raporun eklenmemesinin şekil yönünden hukuka aykırılık oluşturacağı anlaşılmaktadır.

Olayda, davacı adına yapılan tarhiyatlara ve kesilen cezalara esas teşkil eden vergi inceleme raporunun ihbarnamelerle birlikte davacıya tebliğ edilmediği görülmektedir.

Bu durumda, şekil yönünden hukuka aykırı olan dava konusu ihbarnameler içeriği vergi ve cezaların kaldırılması yolunda verilen ısrar kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamakta olup, davalınıntemyiz isteminin bu gerekçeyle reddi gerektiği oyuyla Kurul kararına katılmıyoruz.