E. 2019/92 K. 2019/701 T. 23.10.2019
TEMYİZEDEN(DAVALI): İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı-İSTANBUL
(Küçükköy Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ: Av. K1-(Aynı yerde)
KARŞITARAF(DAVACI): K2
VEKİLİ: Av. K3
İSTEMİN KONUSU : İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin, 16/10/2018 tarih ve E:2018/1607, K:2018/2711sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı adına, 2005 yılına ait gelir vergisi, aynı yılın Ekim dönemine ait katma değer vergisi ve vergi ziyaı cezasının gecikme faiziyle birlikte tahsili amacıyla düzenlenen 27/12/2011 tarih 1134 takip numaralı ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin 14/02/2014 tarih ve E:2012/3204, K:2014/340 sayılı kararı:
Davalı idarece, davacının 11/08/2000 tarihinde verdiği işe başlama dilekçesinde PVC pen işleri ile uğraşacağını bildirmesi üzerine davacı adına mükellefiyet tesis edilmiştir. 31/01/2005 tarihinde yapılan yoklamada, davacının iş yerini 30/08/2000 tarihinde terk ettiğinin tespit edilmesi üzerine mükellefiyeti terkin edilmiştir. Ancak daha sonra davacı tarafından K4 adlı şahsa fatura düzenlediği ve ilgili dönemlere ait beyannamelerini vermediğinin tespit edilmesi üzerine davacının mükellefiyet kaydı 10/10/2005 tarihi itibarıyla yeniden açılmıştır. Davacının beyanname vermediği dönemler için takdire sevk edilerek adına tarhiyatların yapıldığı, tarhiyatlara ilişkin ihbarnamelerin davacının bilinen adreslerinde posta yoluyla tebliğ edilememesi üzerine ilanen tebliğ edildiği, bunun üzerine kesinleşen ve ödenmeyen borçların tahsili amacıyla dava konusu ödeme emrinin tanzim edildiği anlaşılmıştır.
Davacı tarafından 1993 yılında ehliyetini kaybettiği, ehliyetindeki bilgiler kullanılarak adına mükellefiyet tesis ettirildiği, ödeme emrine dayanak hiçbir belgede imzasının bulunmadığı ileri sürülmektedir.
Her ne kadar davalı idarece dava konusu ödeme emrine dayanak ihbarnamelerin usulüne uygun şekilde posta yoluyla davacının bilinen adresinde tebliğ edilmeye çalışıldığı ve tebliğ edilememesi üzerine ilanen tebliğ edildiği, akabinde de usulüne uygun kesinleşen kamu alacağının tahsili amacıyla davacı adına ödeme emri tanzim edildiği görülmekte ise de davacının ehliyetinin çalındığı ve ehliyette bulunan bilgiler kullanılarak adına mükellefiyet tesis ettirildiği yönündeki iddiasının ödeme emrine yapılan ''borcum yoktur'' kapsamında olan itiraz mahiyetinde değerlendirilmesi ve bu kapsamda mahkemece araştırma yapılması gerekeceği de sabittir.
Bu kapsamda, 11/08/2000 tarihli işe başlama dilekçesindeki imza ile davacının 29/05/2013 tarihinde Mahkemede alınan imza örneklerinin karşılaştırılması bilirkişiden istenilmiş, bilirkişi tarafından hazırlanan 21/01/2014 tarihli rapor ile işe başlama dilekçesinde yer alan imzanın davacıya ait olmadığı hususu ortaya konulmuştur. Davalı idarenin rapora yapmış olduğu itiraz ise yerinde görülmemiştir.
Bilirkişi raporuyla işe başlama dilekçesinde yer alan imzanın kendisine ait olmadığı açık olarak saptanan ve adına başkası tarafından verilen dilekçe ile hukuka aykırı olarak mükellefiyet tesis ettirilen davacının dava konusu ödeme emri muhteviyatı borçtan sorumlu tutulamayacağı açıktır.
Mahkeme bu gerekçeyle ödeme emrini iptal etmiştir.
Davalı idarenintemyiz istemini inceleyenDanıştay Dördüncü Dairesinin, 28/03/2017 tarih ve E:2014/4594, K:2017/3144 sayılı kararı:
Davacının mükellefiyetin açılmasında üçüncü şahıslar tarafından kendisinin bilgisi ve isteği dahilinde olmadan kullanıldığını iddia ettiği sürücü belgesi (ehliyet) ile ilgili olarak bahsi geçen belgenin 1993 yılında kaybedildiğinin iddia olunduğu, kayıp sürücü belgesinin üçüncü şahıslar tarafından bulunup adına üç adet telefon hattı açılarak kullanılması suretiyle borçlu konuma düşürülmesi üzerine 02/03/2007 tarihinde Kartal Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu, aynı zamanda 1993-1994 yılları arasında gazetede ilan verildiğinin beyan edildiği, fakat buna ilişkin evrakın sunulamadığı görülmüştür.
Öte yandan, davacı tarafından kaybettiği "ehliyet"i kullanılarak üçüncü şahıslarca mükellefiyet tesisi amacıyla verildiği iddia olunan işe başlama dilekçesi eki, İstanbul 34. Noterliği tarafından düzenlenen 10/08/2000 tarih ve 20526 yevmiye numaralı imza beyannamesi incelendiğinde, davacının kendisine ait olmadığını iddia ettiği imzanın, 31/07/2000 tarih ve P07, 007562 seri numaralı "nüfus cüzdanı"na göre tespit edilen davacıya ait olduğunun ve noter huzurunda imza atıldığının tasdik edildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece, salt bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmişse de davacının kayıp neticesinde ilan verildiğine ve sürücü belgesinin hükümsüz kılındığına ilişkin belge sunmaması, noter tarafından onaylanan imza beyannamesindeki imzanın davacıya ait olduğu ve huzurda atıldığının "nüfus cüzdanı" esas alınarak tasdik edildiği hususları dikkate alındığında, bilirkişi raporunun işe başlama dilekçesinde yer alan imzanın davacı tarafından atılmadığını ispat etmeye yeterli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Daire bu gerekçeyle kararı bozmuş; tarafların karar düzeltme isteminde bulunması üzerine davacının karar düzeltme istemini reddetmiş, istemde bulunmasında hukuki yararı mevcut olmadığından davalı idarenin karar düzeltme istemini ise incelenmeksizin reddetmiştir.
İstanbul 8.Vergi Mahkemesinin 16/10/2018 tarih ve E:2018/1607, K:2018/2711 sayılı ısrar kararı:
Mahkeme, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI :Dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, bu nedenle ısrar kararının bozulması gönderildiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : İşe başlama tutanağındaki imzanın kendisine ait olmadığının bilirkişi raporuyla tespit edilmesi karşısında diğer belgelerdeki imzaların da kendisine ait olmadığının açık olduğu, ehliyetini kaybettiğinden adına sahte kimlik çıkarılmasının mümkün olduğu, imza beyannamesinde belirtilen nüfus cüzdanının kendisine ait olup olmadığının belli olmadığı ileri sürülerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ K5'İN DÜŞÜNCESİ :Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, ısrar kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan ısrar kararı, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalının temyiz isteminin REDDİNE,
2- İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin, 16/10/2018 tarih ve E:2018/1607, K:2018/2711 sayılı ısrar kararının ONANMASINA,
2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/10/2019tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
X - KARŞI OY:
Temyiz isteminin kabulü ile ısrar kararının Danıştay Dördüncü Dairesinin kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.