2014/17217

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ARSLAN GEDİK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/17217)

 

Karar Tarihi: 14/9/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Arslan GEDİK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yetkilisi olmadığı iddia edilmesine rağmen şirketin kamuya olan borçlarından dolayı başvurucunun sorumlu tutulması nedeniyle mülkiyet hakkının; buna ilişkin yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 3/11/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Y.Y. İhtiyaç Maddeleri Pazarlama ve Ticaret A.Ş. (Y.Y. Pazarlama A.Ş.) Yönetim Kurulu 5/9/2005 tarihinde yaptığı toplantıda, "Kıyık Cad. No: 12 Edirne" adresinde bulunan Y. Edirne Şubesinin kapatılmasına karar vermiştir. Bu karar 15/9/2005 tarihinde ticaret siciline tescil edilmiş ve 21/9/2005 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde de ilan edilmiştir.

9. Y. Mağazacılık Sanayi ve Ticaret A.Ş. (Y. Mağazacılık A.Ş.) Yönetim Kurulu ise yine 5/9/2005 tarihinde yapılan toplantıda, yukarıda belirtilen adreste şube açılmasına ve şube müdürü olarak da başvurucunun atanmasına karar vermiştir. Bu karar da 15/9/2005 tarihinde ticaret siciline tescil edilmiş ve 21/9/2005 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilan edilmiştir. Başvurucu bu karar ile Şubenin günlük faaliyetlerinde Şirketi temsil etmeye yetkili kılınmıştır.

10. Her iki Şirketin Yönetim Kurulu başkanı ile başkan vekili aynı kişiler olup Yönetim Kurulu üyeleri de büyük ölçüde aynı kişilerden oluşmaktadır. Yozgat 2. Noterliğinde düzenlenen 12/9/2005 tarihli vekâletnamede Y. Mağazacılık A.Ş. Edirne Şubesi adına başvurucu; bazı işlerde münferiden, bazı işlerde ise M.E. ile birlikte atacakları imza ile müştereken olmak üzere 12/9/2006 tarihine kadar vekil tayin edilmiştir.

11. Sosyal Sigortalar Kurumu (sonradan kanun değişikliğiyle Sosyal Güvenlik Kurumu/SGK) Edirne Sigorta İl Müdürlüğü tarafından, Edirne Şubesinin bulunduğu adrese 15/11/2006 tarihli ve 2006/10511 sayılı takip dosyasında hacze gidilmiştir. Başvurucu, şube müdürü olduğunu beyan ederek borçlu Y.Y. Pazarlama A.Ş.nin adresten taşındığını, burasının Y. Mağazacılık A.Ş.ye ait olduğunu belirtmiştir. Şubede bulunan çeşitli nitelik ve sayıda sekiz adet taşınır mal haczedilmiştir.

12. SGK İl Müdürlüğü 8/3/2007 tarihinde, Edirne Şubesine 2003/3-4-5, 2004/6-9 ve 2006/9-10-11-12. aylara ait 40.431,19 TL sosyal güvenlik prim borcu ve 25.601,98 TL de gecikme zammı olmak üzere toplam 66.033,17 TL borç miktarı üzerinden başka bir ödeme emri daha göndermiştir. Ödeme emri 12/3/2007 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu, iş akdinin 16/4/2007 tarihinde feshedildiğini belirtmektedir.

14. Başvurucu, ödeme emrine konu sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından dolayı sorumlu olmadığı iddiasıyla Edirne İş Mahkemesinde 22/3/2007 tarihinde SGK aleyhine menfi tespit davası açmış ve ödeme emrinin de iptalini talep etmiştir.

15. Mahkeme 8/11/2007 tarihinde davanın kabulüne ve ödeme emrinin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, vekâletnamelere göre başvurucunun Şirketin üst düzey yöneticisi veya yetkilisi olmadığı, yalnızca Şirket adına vekâletname ile Şube işlerini yürüten konumunda olduğu belirtilmiştir. Mahkeme ayrıca, borçlu Şirketin Edirne'de bulunan satış mağazasının çalışmakta olduğunu, Şirketin borçlarını kendi mal varlığıyla ödeyemediğinin kanıtlanmış olmadığını vurgulamıştır. Ayrıca Şirketin ülke genelinde mağaza zincirlerinin mevcut olduğuna da dikkat çekmiştir.

16. Karar, SGK tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 12/2/2009 tarihli ilamıyla, temyiz edilen hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Daire, davanın Y.Y. Pazarlama A.Ş.nin 2003, 2004 ve 2006 yıllarına ait ödenmemiş sigorta prim ve gecikme zammı borçlarından dolayı başvurucu adına düzenlenen ödeme emrinin iptaline ilişkin olduğunu tespit etmiştir. Daireye göre başvurucu, prim borçlusu Şirketin kurucu ortağı veya Yönetim Kurulu üyelerinden olmadığı gibi Şirketin müdürü de değildir. Dolayısıyla Şirketin üst yöneticisi olmayan başvurucu yönünden 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 80. maddesindeki koşulların gerçekleşmediği kabul edilmiştir. Bununla birlikte 12/9/2005 tarihli vekâletname içeriğine göre başvurucunun bir yıl süreyle prim borçlusu Şirketin Edirne Şubesinde temsil yetkisiyle görevlendirildiği ifade edilmiştir. Daire, kanuni temsilci olarak tayin edilen başvurucunun, bu döneme ilişkin olarak tahakkuk edecek prim borçlarından Şirketten tahsil edilemeyeceği anlaşıldığı takdirde sorumlu olduğunu belirtmiştir. Daire, ödeme emrinde belirtilen prim borçlarına ilişkin dönemlerde vekâletname bulunup bulunmadığının araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle hükmü bozmuştur.

17. Bozma ilamına uyan Mahkeme, yapılan araştırmaya göre bozma ilamında belirtilen vekâletname dışında başkaca bir vekâletname ve görevlendirme bulunmadığını tespit etmiştir. SGK'nın 21/9/2010 tarihli yazısında, prim borçlusu Şirket tarafından 3/5/2010 tarihinde 32.000 TL ödendiği ve geriye 469.058,50 TL borcun kaldığı belirtilmiştir. Mahkeme 30/9/2010 tarihinde yine davanın kabulüne ve ödeme emrinin başvurucu yönünden iptaline karar vermiştir. Mahkeme, davaya konu ödeme emri yönünden başvurucunun görevlendirildiği 15/9/2005 tarihli vekâletname öncesi dönemden sorumlu olmayacağını kabul etmiştir. Mahkemeye göre başvurucunun sorumlu olduğu tutar 26.670 TL olup borçlu Şirket tarafından ise 32.000 TL tutarında ödeme yapılmıştır. Sonuç olarak Mahkeme, başvurucunun ödeme emrine konu 2006 yılına ait Şirket borçlarından sorumlu olsa bile bu borcun ödenmiş olması ve ayrıca borcun Şirketin mal varlığından tahsil edilemediğinin kanıtlanamaması gerekçelerine dayanmıştır.

18. Davalı SGK tarafından temyiz edilen karar, Dairenin 20/1/2011 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Bozma ilamında, prim borçlusu Şirketin 3/5/2010 tarihinde yaptığı iddia edilen ödemenin uyuşmazlığa konu döneme ilişkin olup olmadığının araştırılmadığı belirtilmiştir. Daire, bu araştırma sonucuna göre 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un mükerrer 35. maddesi koşulları doğrultusunda hukuki durumun değerlendirilmesi gerektiğini belirterek hükmü bozmuştur.

19. Mahkeme bozma ilamı doğrultusunda araştırma yapmış ve yapılan 32.000 TL tutarındaki ödemenin davaya konu ödeme emrine ilişkin olmadığı SGK tarafından bildirilmiştir. Mahkeme ayrıca, davaya konu borcun yargılama sırasında yürürlüğe giren 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılıp yapılandırılmadığı ve borcun ödenip ödenmediği hususlarını SGK'ya sormuştur. SGK tarafından gönderilen 11/2/2014 tarihli cevap yazısında, başvurucunun Y. Mağazacılık A.Ş.de 16/9/2005 tarihinden itibaren üç yıl süreyle şube müdürü olarak Şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğu belirtilmiştir. Bu yazıda, Y. Mağazacılık A.Ş.nin ödemelerini aksattığı için 6111 sayılı Kanun kapsamındaki yapılandırmanın bozulduğu bildirilmiştir. Ayrıca Y. Mağazacılık A.Ş.nin 11/2/2014 itibarıyla 270.958,86 TL borcunun daha bulunduğu vurgulanmıştır. Mahkemenin bilgi istemesi üzerine SGK, 10/3/2014 tarihli yazı ile davaya konu ödeme emrine ilişkin 13.915,01 TL ödeme yapıldığını ve bu ödemelerin ise 2003 yılı Mart ayı ile 2004 yılı Nisan ayı dönemlerine ilişkin olduğunu bildirmiştir. Mahkeme, bu yazıyı ve eki belgeleri de dikkate alarak 8/5/2014 tarihinde davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar vermiştir. Mahkeme, davalı Kurum tarafından başvurucuya gönderilen ödeme emrinin 2003/3-4-5 ve 2004/6 dönemlerine ilişkin kısmının iptaline karar vermiştir. Mahkeme, söz konusu ödeme emrinin 2006/9/-10-11-12 dönemlerine ilişkin kısmına yönelik talebin ise reddine karar vermiştir.

20. Taraflar kararı temyiz etmiş, Dairenin 11/9/2014 tarihli ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.

21. Nihai karar, başvurucu vekiline 8/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu 3/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. Başvuruya konu davanın açıldığı tarih itibarıyla yürürlükte olan 506 sayılı mülga Kanun'un "Prim alınması" kenar başlıklı 72. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"İş kazalariyle meslek hastalıkları, hastalık, analık, malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının gerektirdiği her türlü yardım ve ödemelerle her çeşit yönetim giderlerini karşılamak üzere, Kurumca bu kanun hükümlerine göre prim alınır."

24. 506 sayılı mülga Kanun'un "Primlerin ödenmesi" kenar başlıklı 80. maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:

"İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayin sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.

Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır."

25. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun "Prim alınması zorunluluğu" kenar başlıklı 79. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kısa ve uzun vadeli sigortalar ile genel sağlık sigortası için, bu Kanunda öngörülen her türlü ödemeler ile yönetim giderlerini karşılamak üzere Kurum prim almak, ilgililer de prim ödemek zorundadır."

26. 5510 sayılı Kanun'un "Primlerin ödenmesi" kenar başlıklı 88. maddesinin birinci ve onaltıncı fıkraları şöyledir:

"4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma öder.

Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır"

27. 6183 sayılı Kanun'un "Kanuni temsilcilerin sorumluluğu" kenar başlıklı mükerrer 35. maddesinin Anayasa Mahkemesince kısmen iptal edilmeden önceki hâli şöyledir:

"Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır.

Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz.

Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.

(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.) Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur.

(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.) Kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler, bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz."

28. Anayasa Mahkemesinin 19/3/2015 tarihli ve E.2014/144, K.2015/29 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"...

A- Kanun'un Mükerrer 35. Maddesine 5766 Sayılı Kanun'un 4. Maddesiyle Eklenen Beşinci Fıkranın İncelenmesi

...

İtiraz konusu kuralın getiriliş amacının; amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olması hâlinde bu şahısların sorumluluk uygulamasının, amme alacaklarının düzenlendikleri kanunlardaki kanuni ödeme sürelerinde veya özel ödeme sürelerinde farklı şahısların olması hâlini de kapsadığı görülmektedir.

Kanun koyucu, amme alacağını güvenceye almak bakımından sorumluluğun yaygınlaştırılması yoluna gidebileceği gibi müteselsil sorumluluk da öngörebilir. Ancak amme alacağının doğduğu veya ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilcilerin farklı kişiler olabileceği gerçeği göz önüne alındığında, kural ile getirilen düzenleme vergi ve diğer mali ödev ve sorumluluklarını zamanında ve eksiksiz olarak yerine getiren kanuni temsilcilerin, sonradan kendilerinin görevde olmadığı ve müdahale şanslarının bulunmadığı bir dönemde gerçekleşen bir eylemden müteselsilen sorumlu tutulmaları sonucunu doğurmaktadır. Adalet ve hakkaniyet ilkeleri karşısında, bireyin bu şekilde belirsiz ve güvencesiz bir biçimde kendi kusurundan kaynaklanmayan bir nedenle, başkalarının eylem veya ihmali sonucu oluşacak sorumluluğa ortak olması adalet ve hakkaniyetle bağdaşmaz. Dolayısıyla, itiraz konusu kural hukuk devleti ilkesine aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

...

B- Kanun'un Mükerrer 35. Maddesine 5766 Sayılı Kanun'un 4. Maddesiyle Eklenen Altıncı Fıkranın İncelenmesi

...

İtiraz konusu kuralda, kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Kanun'da yer alan hükümlerin bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı öngörülmektedir.

Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları hâlinde bu şahısların amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulacağını düzenleyen kuralın iptaline yönelik yukarıda yer alan gerekçeler, kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Kanun'da yer alan hükümlerin bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmayacağını öngören kural bakımından da aynen geçerlidir.

Hukuk devletinde kanunlarla kişilerin ekonomik, sosyal ve hukuki yaşam alanlarına yöneltilen müdahaleler öngörülebilmeli ve geleceğe dönük planlar buna göre yapılabilmelidir. Belirlilik ilkesi, vergi ve diğer kamu alacakları açısından miktar, tarh ve tahsil zamanı ile biçimi gibi vergi ve diğer alacakların esaslı unsurlarının önceden belli ve kesin olmasını gerektirir.

213 sayılı Kanun'un 10. maddesinde, kanuni temsilciler için kabul edilen sorumluluk, kusura dayalı sorumluluktur. Buradaki kusur, vergilendirmeye dair ödevlerin ihlal edilmesidir. Buna göre, 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca kanuni temsilcilerin sorumlu tutulabilmesi için vergilendirme ödevlerini yerine getirmemiş olması gerekmektedir. İtiraz konusu kuraldan kaynaklanan sorumluluk ise kusursuz sorumluluk esasına dayanmakta olup kamu alacağının borçlu şirketten tahsil edilememesinde kanuni temsilcilerin kusuru bulunmasa dahi sorumlu tutulmasına neden olmaktadır.

213 sayılı Kanun'un 10. maddesinde, kanuni temsilcilerin sorumluluklarına ilişkin hükümlerin düzenlenmiş olması, bu Kanun kapsamındaki amme alacaklarının takibinin itiraz konusu kurala göre yapılmasına engel teşkil etmemektedir. Dolayısıyla itiraz konusu kural nedeniyle, 213 sayılı Kanun kapsamına giren amme alacakları da dâhil olmak üzere tüm amme alacakları için takip yapılması mümkündür. Bu durumda her iki kanunun aynı maddi olaya uygulanabilmesi nedeniyle, iki ayrı kanuni düzenlemeden hangisinin uygulanacağı konusunda belirsizlik oluşmaktadır. Dolayısıyla itiraz konusu kural, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu, prim borçlusu Şirketin Y.Y. Pazarlama A.Ş. olduğunu hâlbuki kendisinin Y. Mağazacılık A.Ş.nin Edirne Şubesini temsil ettiğini belirterek ödeme emrine konu sigorta prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulamayacağını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca 21/9/2005 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi'nde yayımlanan Yönetim Kurulu kararına göre üç yıl değil bir yıl için temsil ile yetkili kılındığını ifade etmiştir. Başvurucunun diğer bir şikâyeti ise SGK tarafından haczedilen malların satışı ve borçlu Şirkete ait tapuda kayıtlı malların satışı yoluyla alacağın tahsil edilebileceği hâlde kendisi için ödeme emri gönderilmesine ilişkindir. Başvurucuya göre bu, hakkaniyete ve mevzuata aykırı bir durum teşkil etmektedir. Başvurucu, bu sebeplerle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

31. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası yanında adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılama yapılmadığını da ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun sorumlu olmadığını belirttiği bir borcu ödemek durumunda kaldığı yönündeki şikâyetinin mülkiyet hakkına ilişkin olduğu, dolayısıyla başvurucunun bu yöndeki iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

34. Başvurucunun kanuni temsilcisi olduğu gerekçesiyle borçlu Şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği hususu kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; vergi ve benzeri yükümlülükler ile sosyal güvenlik prim ve katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve ödenmesini güvence altına almaya yönelik müdahalelerin taşıdığı amaçlar dikkate alındığında devletin mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol veya düzenlenmesi yetkisi kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir (Arif Sarıgül, B. No: 2013/8324, 23/2/2016, § 50; Narsan Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/6842, 20/4/2016, § 71). Somut olayda da başvurucunun kanuni temsilcisi olduğu gerekçesiyle Şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulması şeklindeki müdahalenin, mülkiyetin kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.

35. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin öncelikle kanun ile öngörülmesi gerekmektedir. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu önceden öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Diğer bir ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 56).

36. Sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarının kanuni dayanağı, başvuruya konu olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan 506 sayılı mülga Kanun'un 72. ve 80. maddeleridir. Bu Kanun'u ilga eden 5510 sayılı Kanun'un 79. ve 88. maddelerinde de benzer hükümlere yer verilmiştir. Başvurucu, kanuni temsilcisi olduğu gerekçesiyle 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesi hükmü uyarınca borçlu Şirketin ilgili döneme ait sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulmuştur. Bahsedilen Kanun hükümleri açık ve net ifadeler içermekte olup hükümlerin anlaşılabilir ve ulaşılabilir olduğunda da tereddüt bulunmamaktadır. Bu itibarla Derece Mahkemelerinin kararlarının dayandığı gerekçeler ile yukarıda belirtilen ilgili Kanun hükümleri dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.

37. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı, kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Kaldı ki müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 34-36).

38. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da değinildiği üzere kamu hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli kaynağın elde edilmesi adına devletin, vergi ve diğer kamu alacaklarının takip ve tahsilini sağlamak üzere hukuki düzenlemeler yapma konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır (AYM, E.2014/144, K.2015/29, 19/3/2015). Bu kapsamda vergi ve diğer kamu alacaklarının korunması amacıyla kanuni temsilcilere bazı sorumluklar yüklenmiştir. Öte yandan Anayasa'nın 60. maddesi doğrultusunda sosyal güvenlik sisteminin finansmanın sağlanması amacıyla sosyal güvenlik primi yükümlülüğü getirilmesi de kanun koyucunun takdirindedir. Bu itibarla sosyal güvenlik primlerinin ödenmesini sağlamak amacıyla 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesi uyarınca borçlu Şirketin ödenmeyen prim borcundan kanuni temsilcisinin müteselsilen sorumlu tutulmasında kamu yararına dayalı meşru bir amacın mevcut olduğu açıktır.

39. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni olması ve kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunması yeterli olmayıp ayrıca müdahalenin ölçülü olması da gerekmektedir. Hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ölçülülük ilkesi uyarınca mülkiyet hakkının sınırlandırılması suretiyle elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin sağlanması zorunludur. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak olağan dışı ve aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır.

40. Ölçülülük ilkesi; “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2016/46, K.2016/178,23/11/2016, § 12; AYM, E.2015/40, K.2016/5, 28/1/2016, § 10).

41. Başvurucu bu bağlamda ilk olarak, yalnızca bir yıl için temsil ile yetkili kılındığını ileri sürmektedir. Ancak başvuru formunda başvurucu, atandığı 5/9/2005 tarihinden iş akdinin feshedildiği 16/4/2007 tarihine kadar Y. Mağazacılık A.Ş.nin Edirne Şubesinde "şube müdürü" olarak çalıştığını ifade etmiştir. Buna göre başvurucu, belirtilen dönem itibarıyla ilgili Şubenin kanuni temsilcisi olduğunu kabul etmektedir.

42. Başvurucunun kamu alacakları bakımından kanuni temsilcilerin sorumlu tutulamayacaklarına yönelik bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucunun bu anlamda temel şikâyeti, kendisinden tahsil edilmeye çalışılan borcun kanuni temsilcisi olduğu Y. Mağazacılık A.Ş.ye değil Y.Y. Pazarlama A.Ş.ye ait olduğuna ilişkindir. Başvurucu, bu sebeple söz konusu borçtan sorumlu tutulamayacağını ileri sürmektedir. Bununla birlikte başvurucunun başvuru formu ekinde ibraz ettiği 21/9/2005 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde, Y.Y. Pazarlama A.Ş.nin Edirne Şubesini 5/9/2005 tarihi itibarıyla kapatma kararı aldığı ilan edilmiştir. Ancak bu gazeteye göre, kapatılan söz konusu Şubenin aynı adreste bu defa Y. Mağazacılık A.Ş. adına 5/9/2005 tarihinde açıldığı görülmektedir. Her iki Şirketin de Yönetim Kurulu başkan ve vekilleri aynı olup Yönetim Kurulu üyeleri de büyük ölçüde aynıdır. Başvurucu ise -kendisinin de kabul ettiği üzere- Y. Mağazacılık A.Ş. tarafından Şubeyi temsile yetkili kılınmıştır. Nitekim başvurucunun açtığı menfi tespit davasında Derece Mahkemeleri de başvurucunun Şube borçlarından dolayı kanuni temsilci sıfatıyla 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesine göre sorumlu olduğunu kabul etmişlerdir. SGK tarafından yargılama sırasında gönderilen 11/2/2014 tarihli yazıda da başvurucunun kanuni temsilcisi olduğu Y. Mağazacılık A.Ş.nin borcuna değinilmiş, 10/3/2014 tarihli yazı ile de yalnızca 2003 yılı Mart ayı ile 2004 yılı Nisan ayı dönemlerine ilişkin ödeme yapıldığı bildirilmiştir.Yapılan yargılama sonucunda ise başvurucu, Şubenin kanuni temsilcisi olarak görüldüğü 2006 yılını ait bir kısım sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borcundan sorumlu tutulmuştur.

43. Bütün bu olgular birlikte değerlendirildiğinde Y.Y. Pazarlama A.Ş.nin -bizzat başvurucunun sunduğu belgelere göre- 2005 yılında Edirne Şubesini kapatmış olduğu ve başvurucunun sorumlu tutulduğu 2006 yılı itibarıyla Y. Mağazacılık A.Ş.nin borçlu Şubeyi işlettiği görülmektedir. Derece Mahkemelerinin tespitlerine göre SGK tarafından bu Şubenin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçları için ödeme emri düzenlenmiştir. Ayrıca başvurucu tarafından şikâyet edilen ödeme emrinde açık olarak 2006 yılı dönemine ait borçların gösterildiği ve başvurucunun ise belirtilen dönem itibarıyla borcu bulunan söz konusu Şubenin kanuni temsilcisi olduğu anlaşılmaktadır.

44. Başvurucu son olarak borçlu Şirketin mal varlığı mevcut olduğu hâlde borcun doğrudan kendisinden tahsile girişilmesinden yakınmaktadır. Ancak başvurucu bu iddiasını Derece Mahkemeleri önünde de dile getirmiş olup yapılan yargılama sonucunda bu hususun ispat edilemediği sonucuna varılmıştır. Belirtmek gerekir ki bireysel başvurunun ikincil doğası gereği delillerin değerlendirilmesine ilişkin bu iddia bakımından Anayasa Mahkemesinin görevi sınırlıdır. Nitekim 6/2/2017 tarihinde borçlu Şubede yapılan haciz sonucu toplam borç tutarına yeter miktarda taşınır malın haczedilemediği görüldüğünden Derece Mahkemelerinin kararlarının keyfî olduğu veya bariz bir takdir hatası içerdiği de söylenemez.

45. Sonuç olarak uyuşmazlığa konu 2006 yılına ait sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarının, başvurucunun bu dönemde "şube müdürü" olarak kanuni temsilcisi sıfatıyla görev yaptığını kabul ettiği anlaşılan Edirne Şubesine ait olduğu görülmektedir. Her ne kadar belirtilen dönem öncesine ait borçlar yönünden de başvurucu adına SGK tarafından ödeme emri gönderilmiş ise de yapılan yargılama neticesinde başvurucunun, yalnızca kanuni temsilci olarak Şubeyi temsil ile yetkili kılındığı 2006 yılı dönemi borçlarından sorumlu tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği, başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin açık ve görünür bir ihlal bulunmamaktadır.

46. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

47. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

49. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No:2013/772, 7/11/2013 § 69), yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B. No:2012/397, 17/11/2014, § 25).

50. İş mahkemeleri nezdinde görülen davalarda yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin Kılıç, §§ 57, 58).

51. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararları dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 7 yıl 5 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

53. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

54. Başvurucu maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

55. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

56. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 9.300 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

57. Başvurucu maddi tazminat talebinde bulunmuş ise de mülkiyet hakkının ihlali iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 9.300 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. Harç ücreti olan 206,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Edirne İş Mahkemesine (E.2011/234, K.2014/289) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.