2019/8727

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HATİCE KUNDAKCI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/8727)

 

Karar Tarihi: 21/6/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Hatice KUNDAKCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, orman olarak tespit edilen taşınmazın bir kısmı için ödenen tazminatın yetersiz olması, diğer kısmı yönünden ise tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/3/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu 1951 doğumlu olup İzmir'de ikamet etmektedir. Başvurucu 2/1/1982 tarihinde ölen A.G.nin kızıdır.

A. Olayın Arka Planı

6. İzmir ili Buca ilçesi Kırıklar köyünde kâin 630 parsel numaralı 8.000 m² büyüklüğündeki taşınmazın 1948 yılında yapılan orman kadastrosunda orman sınırları içinde kaldığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte anılan taşınmaz, 1964 yılında yapılan tapulama çalışması sonucu zilyedi A.G. adına tarla vasfıyla tespit edilmiştir. Hazine tarafından bu tespite yapılan itiraz, Tapulama Komisyonunca 24/10/1964 tarihinde reddedilmiştir. Tapulama tutanaklarının kesinleşmesinden sonra 26/11/1964 tarihinde A.G. adına çaplı tasarruf vesikası düzenlenmiştir.

7. Orman Kadastro Komisyonunca 1975 yılında başlanan 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2/B maddesi uygulaması sonucunda 21/6/1976 tarihinde ihtilaf konusu taşınmazın 5.000 m²lik kısmının 1961 yılından önce orman vasfını yitirdiği tespit edilerek 6831 sayılı Kanun'un 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılmasına karar verilmiştir. Benzer işlemler 24/7/1984 ve 12/3/1999 tarihlerinde de tekrarlanmıştır. Ancak 12/3/1999 tarihinde kesinleşen tutanakta, taşınmazın orman özelliğini yitiren kısmının 5.250 m² olduğu tespit edilmiştir.

8. Hazine tarafından 18/6/2002 tarihinde A.G.nin mirasçıları aleyhine İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde sicilin düzeltilmesi davası açılmıştır. İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda taşınmazın orman özelliğini yitiren kısmının 5.367 m² olduğu tespit edilmiştir. İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 24/1/2006 tarihinde davayı kabul ederek taşınmazın 5.367 m²lik kısmının A.G. adına olan tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tesciline ve bu kısım üzerinde bulunan ağaçların A.G.ye ait bulunduğunun tapuya şerh verilmesine, 2.633 m²lik kısmının A.G. adına olan tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar vermiştir. İlk derece mahkemesi kararı Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 9/11/2006 tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 12/4/2007 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

9. Gerçekleştirilen ifraz işlemi sonucunda taşınmazın 5.367 m²lik kısmı 1045, 2.633 m²'lik kısmı ise 1044 parsel numarasını almıştır.

B. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Başvuru Süreci

10. Başvurucu 8/11/2007 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. AİHM 28/3/2017 tarihli kararıyla başvurunun iç hukuk yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Anılan kararda 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasına atıfta bulunulmuştur.

C. İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna Başvuru Süreci

11. Başvurucu 21/6/2017 tarihinde İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) müracaat etmiştir. Başvuru dilekçesinde başvurucu, taşınmazın 19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun'un 7. maddesi uyarınca bedelsiz iadesi için Maliye Bakanlığına yaptığı müracaatın üzerinden yaklaşık beş yıl geçmesine rağmen henüz cevaplanmadığını belirtmiştir. Başvurucu; taşınmazın 6292 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca bedelsiz olarak aynen iadesine karar verilmesini, ayrıca lehine tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

12. Tazminat Komisyonu 4/10/2018 tarihinde 1045 numaralı parsel yönünden olağan başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle başvurunun reddine, 1044 numaralı parsel yönünden ise tazminat talebinin kabulü ile başvurucu lehine 6.500 TL tazminata hükmedilmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesi özetle şu şekildedir:

i. 6292 sayılı Kanun'un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (B) paragrafının (2/B) uygulanmasıyla mülkiyet hakları iptal edilmiş arsa sahiplerine tapularının iadesi öngörülmektedir. Aynı Kanun'un 7. maddesinin (4) numaralı fıkrasına göre ormanlık araziye dâhil olması sebebiyle Maliye Hazinesi tarafından açılan dava sonucunda mülkiyet hakkı Maliye Hazinesine geçen arsalar, Orman Genel Müdürlüğünün ağaçlandırması için kullanımına sunulan araziler, kamuya açık olarak kullanılan ya da başka sebeplerle değerlendirilen, diğer kanunlara bağlı olan veya Maliye Hazinesi tarafından seçilen araziler iade konusu olamaz. İlgili şahıslar, söz konusu arsalar karşılığında eşdeğer bir arsa ya da ticari değerine eşdeğer bir tazminat elde edebilmektedir. AİHM Arıoğlu ve diğerleri/Türkiye ((k.k.), B. No: 11166/05, 6/11/2012) kararında 6292 sayı Kanun'un 7. maddesinde öngörülen iade imkânının etkili ve tüketilmesi zorunlu bir yol niteliğinde olduğuna karar vermiştir.

ii. Somut olayda A.G.nin mirasçıları 3/7/2012 tarihinde Maliye Bakanlığına dilekçe vererek taşınmazın bedelsiz olarak iadesini talep etmiştir. Maliye Bakanlığı tarafından defterdarlık uzmanına yaptırılan inceleme sonucu düzenlenen raporda ifraz ile 1045 parsel numarası altında 5.367 m² yüz ölçümlü tarla vasfıyla Hazine adına tapuya tescil edilen taşınmazın başvurucuya hissesi oranında iadesi gerektiği görüşü bildirilmiştir. Ancak başvurucunun AİHM'e yapmış olduğu başvurunun 2/B iade kapsamındaki 1045 numaralı parsel ile birlikte 1044 numaralı parseli de (2.633 m²lik kısmı) kapsaması nedeniyle iade işlemi henüz yapılamamıştır.

iii. 6292 sayılı Kanun'a dayanan iade talebi başvurucu açısından daha güvenceli ve etkilidir. Bu talebin yetkili makamlarca incelenmesinin beklenmesi daha uygun olacaktır. Dolayısıyla başvurucunun ölmüş babasının malik olduğu 630 numaralı parselde bulunan taşınmazın 5.367 m²lik kısmının 2/B olarak belirtilerek tapu kaydının iptali ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline ilişkin başvurunun olağan başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle reddine karar verilmiştir.

iv. Buna karşılık 630 numaralı parselde bulunan taşınmazın 2.633 m²lik kısmının (ifraz ile yeni 1044 numaralı parsel) orman vasfı ile Hazine adına tapu kütüğüne kayıt ve tesciline karar verilmesi sonrasında başvurucunun da aralarında bulunduğu mirasçılarının tazminat talebiyle herhangi bir başvurularının olmadığı anlaşılmaktadır.

v. Defterdarlık uzmanı bilirkişinin gayrimenkul değerleme raporu ile Buca Belediye Başkanlığı ve Buca Tapu Müdürlüğünün cevap yazılarından başvurucunun murisinin maliki olduğu taşınmazın 2.633 m²lik kısmının 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı Kapsamında Tahtalı Barajı Su Koruma Havzası dâhilinde kısmen yolda kısmen de orman alanları içinde kaldığı, köy merkezine 1,4 km, ilçe merkezine 17,6 km, şehir merkezine ise 22,5 km mesafede olduğu ve üzerinde önceki tapu malikine ait herhangi bir muhdesatın bulunmadığı tespit edilmiştir. Taşınmaza ulaşım imkânının kolay olması, köy merkezine yakın konumda olması ve bölgeye olan talebin artma eğilimi göstermesi hususları taşınmazın değerini artıran unsurlar iken orman vasfının bulunması, müstakil kullanıma elverişli olmaması ve kısmen yolda kalması yönleri de değerini azaltan faktörlerdir. Tüm araştırmalar ve değerlendirmeler ışığında dava konusu taşınmazın 2018 yılı birim bedelinin 60-65 TL/m², 2007 yılı değerinin ise 5-7 TL/m² aralığında olabileceği anlaşılmaktadır.

vi. Başvurucunun murisinin malik olduğu taşınmazın 2.633 m²lik kısmının orman tahdit sınırları içinde kaldığından bahisle tazminat ödenmeksizin tapu kaydının iptali ile orman vasfıyla Maliye Hazinesi adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkı ihlal edilmiştir. AİHM'in mülkiyet hakkı konusundaki yerleşik içtihatları ve hissesi de gözönüne alınarak başvurucuya toplam 6.500 TL tazminat ödenmesi gerekir.

13. Defterdarlık uzmanı bilirkişi tarafından hazırlanan 23/7/2018 tarihli raporda özetle 2007 yılında bölgede gerçekleştirilen satış işlemleri sonucu oluşan metrekare rayiç değerin 0,06 TL ila 1,33 TL arasında değiştiği ancak bunun gerçek rayiç değerini göstermekten uzak olduğu ve taşınmazın 2007 yılı metrekare birim rayiç değerinin 5 TL ila 7 TL olabileceği belirtilmiştir.

D. İdari Yargı Süreci

14. Başvurucu, Tazminat Komisyonu kararına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesinde (Bölge İdare Mahkemesi) itiraz yoluna başvurmuştur. İtiraz dilekçesinde başvurucu, murisi adına kayıtlı bulunan tapunun hukuka aykırı olarak iptal edildiği iddiasının yanında Tazminat Komisyonunun rayiç bedel takdir etme yetkisinin bulunmadığını, bu yetkinin Maliye Bakanlığına ait olduğunu, başvuru dilekçesindeki tazminat talebinin sadece manevi tazminata ilişkin olduğunu belirtmiştir. Başvurucu; taşınmazın bir bütün olarak iadesi gerektiğini savunmuş, takdir edilen 6.500 TL'nin düşük olduğunu iddia etmiştir. İtiraz dilekçesinde başvurucu ayrıca Maliye Bakanlığının 1045 numaralı parselin iadesi için kendisini 1044 numaralı parselden kaynaklanan haklardan feragat etmeye zorladığını iddia etmiş, 6292 sayılı Kanun kapsamındaki başvurusunun haksız yere bekletildiğini öne sürmüştür.

15. Bölge İdare Mahkemesi 19/12/2018 tarihinde itirazı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, 1045 numaralı parsel yönünden 6292 sayılı Kanun kapsamındaki iade yolunun tüketilmemesi nedeniyle başvurunun reddedilmesinin hukuka uygun olduğu belirtilmiştir. Kararda ayrıca 1044 numaralı parsel yönünden taşınmazın mülkiyetinin yitirildiği tarih esas alınarak değerinin belirlenmesinin hukuka uygun olduğu ve tazminatın hesaplanma yönteminde de bir isabetsizlik bulunmadığı açıklanmıştır. Nihai karar 11/2/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi şöyledir:

"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.

Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.

Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür."

17. 6384 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:

"(1) Bu Kanunun amacı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair esas ve usullerin belirlenmesidir."

18. 6384 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihatları doğrultusunda Ülkemiz aleyhine verilen ihlal kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle diğer ihlal alanları bakımından da Cumhurbaşkanı kararıyla bu Kanun hükümleri uygulanabilir."

19. 6384 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bu Kanun kapsamında yapılacak müracaatlar hakkında karar vermek üzere Bakanlığın merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında çalışan hâkim ve savcılar arasından Adalet Bakanı tarafından atanacak dört kişi ile Maliye Bakanı tarafından Maliye Bakanlığı personeli arasından atanacak bir kişiden oluşan toplam beş kişilik bir Komisyon kurulur. Komisyon Başkanı bu üyeler arasından Adalet Bakanı tarafından seçilir."

20. 6384 sayılı Kanun'un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Başvuran, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Komisyona müracaat edebilir. Bu süre içinde müracaatta bulunmayanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin münhasıran iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması gerekçesine dayanan kabul edilemezlik kararının kendilerine tebliğinden itibaren bir ay içinde de Komisyona müracaat edebilirler."

21. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesiyle tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğu, devletin zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu edebileceği hüküm altına alınmıştır. Öncesinde Yargıtay, bu maddenin sadece tapu sicilinde yapılan hataları kapsadığı ancak tapu sicili oluşturulurken yani kadastro çalışmalarından kaynaklanan hataların bu madde kapsamında değerlendirilemeyeceği yönünde kararlar vermiştir. Bununla birlikte AİHM tarafından verilen çok sayıda ihlal kararından sonra Yargıtay, içtihat değişikliğine giderek kadastro sırasında yapılan hataların da 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında devletin sorumluluğu altında olduğuna ve tazminat ödenmesi gerektiğine dair kararlar vermiştir.

B. Uluslararası Hukuk

22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

23. AİHM, mülkün gerçek değerine göre makul kabul edilebilecek bir miktarda tazminat ödemeden mülkiyetten yoksun bırakmanın Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında aşırı bir yük oluşturduğunu ve hiç tazminat ödenmeden mahrum bırakmanın ancak istisnai durumlarla haklı bulunabileceğini belirtmektedir (Jahn ve diğerleri/Almanya [BD], B. No: 46720/99, 72203/01, 72552/01, 30/6/2005, § 116; Nastou/Yunanistan (No. 2), B. No: 16163/02, 15/7/2005, § 33).

24. Turgut ve diğerleri/Türkiye (B. No: 1411/03, 8/7/2008) kararına konu olayda, 1911 yılında tapuya tescil edilen taşınmazın tapu kaydı orman olması dolayısıyla özel mülkiyete konu olamayacağı gerekçesiyle yargı kararıyla iptal edilmiştir. AİHM, başvurucuların miras bırakanının 1911 yılında bu taşınmazı edindiğine ve başvurucuların tapu kayıtlarının Hazine yararına iptal edildiği tarihe kadar söz konusu taşınmazın iç hukuktaki tüm sonuçlarıyla birlikte meşru olduğuna işaret etmiştir. AİHM sonuç olarak tazminat ödenmeksizin tapu kaydının iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Turgut ve diğerleri/Türkiye, §§ 86-93).

25. AİHM, adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının ve malike aşırı külfet yüklenip yüklenmediğinin değerlendirilmesinde tazminat tutarının önemli bir unsur olduğunu vurgulamakta, taşınmazın gerçek değerinin karşılanmamasının kural olarak adil dengeyi bozacağını kabul etmektedir. AİHM'e göre tazminat miktarı kural olarak taşınmazın mülkiyetinin kaybedildiği tarihteki değerine göre hesaplanmalıdır. Başka türlü yaklaşımlar az veya çok keyfîliğe ve belirsizliğe neden olabilir (Vistiņš ve Perepjolkins/Letonya [BD], B. No: 71243/01, 25/10/2012, §§ 110, 111).

26. AİHM, somut olayda benzer bir başvuruyu 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinde öngörülen tazminat yolunun ve 6292 sayılı Kanun'da düzenlenen iade mekanizmasının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemez bulmuştur (Arıoğlu ve diğerleri/Türkiye, (k.k.) B. No: 11166/05, 6/11/2012).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 21/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu, murisi adına olan tapunun iptal edilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu 6292 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru üzerine taşınmazın henüz iade edilmemiş olmasının mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını belirtmiştir. Tazminat Komisyonunun rayiç bedel takdir etme yetkisinin bulunmadığını öne süren başvurucu; taşınmazın bir bütün olarak iadesi gerektiğini savunmuş, Tazminat Komisyonundan tazminat değil taşınmazın iadesini talep etmesine rağmen Tazminat Komisyonunun tazminata hükmetmesinden yakınmıştır. Başvurucu; taşınmazın orman değil 300 zeytin, 20 aşılı armut ve 40 kadar da başka meyve ağacını içerdiğini, ayrıca taşınmazda bir bağ evi ve iki kuyunun bulunduğunu, bu nedenle Tazminat Komisyonunun taşınmazın nitelikleriyle ilgili tespitlerinin hatalı olduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca tazminat miktarının tespitinde taşınmazın 2007 yılındaki değerinin esas alınmasından şikâyetçi olmuştur. Başvurucu son olarak Bölge İdare Mahkemesi kararının gerekçesiz olduğunu iddia etmiştir.

29. Bakanlık görüşünde; 1045 numaralı parselin mirasçılar adına tescil edildiği ancak başvurucunun 27/8/2019 tarihinde bir daha idareye başvurarak taşınmazın tamamını kendi adına tescil edilmesini talep ettiği ve bu talebin reddine ilişkin olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 10/10/2019 tarihli işlemine karşı İzmir 4. İdare Mahkemesinde açılan davanın 13/12/2021 tarihinde reddedildiği, davanın hâlen istinaf aşamasında derdest olduğu belirtilmiştir. Bakanlık, taşınmazın A.G.nin mirasçıları adına tescil edildiği gözetildiğinde başvurucunun mağdur statüsünün devam edip etmediğinin tartışılması gerektiğini ileri sürmüştür. 1044 parsel numaralı taşınmaz yönünden ise Maliye Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ekte sunulan görüşlerinin dikkate alınmasını talep etmiştir.

30. Maliye Bakanlığının Bakanlık aracılığıyla gönderdiği yazıda, Tazminat Komisyonu tarafından ilgili belediye ile yazışma yapılarak 1044 numaralı parselin bedelinin belirlendiği belirtilmiş; başvurucunun miras hissesi dikkate alınarak ödeme yapılmasının yerinde olduğu görüşü açıklanmıştır.

31. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Bakanlık aracılığıyla gönderdiği yazıda, 1045 parsel numaralı taşınmazın A.G.nin mirasçıları adına tescilinin yapıldığı belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. 1045 Numaralı Parsel Yönünden

32. Tazminat Komisyonunca başvurucunun 1045 numaralı parsel yönünden 6292 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca taşınmazın bedelsiz olarak iadesi için Maliye Bakanlığına müracaat ettiği gözetilerek öncelikle anılan yolun tüketilmesi gerektiğine karar verilmiştir.

33. Anayasa Mahkemesi A.M.O. ve diğerleri (B. No: 2015/868, 9/5/2018) kararında, kişiler adına tescilli iken daha önce kesinleşmiş yargı kararıyla 2/B alanı olarak Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz yönünden 6292 sayılı Kanun'da öngörülen idari ve yargısal başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğine hükmetmiştir (A.M.O. ve diğerleri, §§ 50-61). 1045 numaralı parselin 6831 sayılı Kanun'un 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı, akabinde de tapusunun iptal edilerek Hazine adına tescil edildiği sabittir. Dolayısıyla A.M.O. ve diğerleri kararlarında yapılan değerlendirmenin aynen 1045 numaralı parsel yönünden de geçerli olduğu anlaşılmaktadır.

34. AİHM Tazminat Komisyonunun 6384 sayılı Kanun uyarınca tazminata hükmedebileceğini gözeterek başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemezlik kararı vermiş ise de başvurucunun gerek Tazminat Komisyonuna yaptığı başvurusunda gerekse bireysel başvuru formunda tazminata hükmedilmesinden ziyade taşınmazın tümünün iadesini talep ettiği görülmektedir. Tazminat Komisyonunun taşınmazın iadesine karar verme yetkisi bulunmadığı gözetildiğinde iade talebi yönünden etkili olduğu anlaşılan 6292 sayılı Kanun kapsamındaki başvuru yolunun tüketilmesi gerektiğine karar verilmiş olmasında bir keyfîlik veya bariz takdir hatası bulunmamaktadır.

35. Bu durumda 1045 numaralı parsel yönünden 6292 sayılı Kanun kapsamında belirtilen idari ve yargısal süreçler usulünce tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.

36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. 1044 Numaralı Parsel Yönünden

37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

38. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31). Somut olayda İzmir ili Buca ilçesi Kırıklar köyünde kâin 630 parsel numaralı taşınmazın 1964 yılındaki tapulama çalışması sonucu başvurucuların murisi adına tespit edildiği, dolayısıyla mülkün varlığı sabittir.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

39. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

40. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

41. Başvuru konusu taşınmaz 12/4/2007 tarihinde kesinleşen mahkeme kararıyla iptal edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına müdahalede bulunulduğu kuşkusuzdur. Diğer taraftan tapuların iptal edilmiş olması karşısında müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

42. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

43. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

44. Temel bir değer olarak çevrenin korunması ve herkesin çevreden eşit şekilde yararlanma hakkının bir uzantısı olarak Anayasa'nın 169. maddesinde, ormanların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilerek bu alanlarda özel mülkiyet yasaklanmıştır. Bu nedenle belli bir sürenin geçmesiyle söz konusu alanlarda özel mülkiyet edinilmesi olanaklı değildir (AYM, E.2009/31, K.2011/77, 12/5/2011). Bu bağlamda 6831 sayılı Kanun'un 1. maddesinde de tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık topluluklarının yerleriyle birlikte orman sayılacağı hüküm altına alınmış, aynı Kanun'un 2. maddesinin üçüncü fıkrasında bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamayacağı düzenlenmiştir. Anılan Kanun hükümlerinin ulaşılabilir, öngörülebilir ve belirli olduğunda kuşku bulunmadığından başvuruya konu müdahalenin kanuna dayalı olduğu sonucuna varılmıştır (Cemile Gökhan ve diğerleri, B. No: 2015/1203, 23/5/2018, § 70).

ii. Meşru Amaç

45. Anayasa'nın 169. maddesinde, ormanların ülke yönünden taşıdığı büyük önem gözetilerek korunması ve geliştirilmesi konusunda ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu özel ve ayrıntılı düzenlemenin ülkemizde orman örtüsünün sürekli yok edilmesi gerçeğinden kaynaklandığı kuşkusuzdur. Anayasa'nın 169. maddesinin birinci fıkrası gereğince devlet, doğal kaynaklarımızın en önemlilerinden birisi olan ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gereken tedbirleri alıp kanun koymak ve bütün ormanların gözetimi ödevini yerine getirmek durumundadır (AYM, E.2013/96, K.2014/118, 3/7/2014). Dolayısıyla ormanların korunması amacıyla mülkiyet hakkına müdahale edilmesinde kamu yararına dayalı meşru bir amacın bulunduğu tartışmasızdır (AYM, E.2009/31, K.2011/77, 12/5/2011).

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

46. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

47. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).

48. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan malların korunması amacıyla mülkiyet hakkına müdahale edilmesi meşru olmakla birlikte bu kamusal külfetin tamamının mülk sahiplerine yüklenemeyeceği ve kanun koyucunun buna uygun çözüm yolları bulması gerekeceği açıktır (AYM, E.2009/31, K.2011/77, 12/5/2011). Kamuya ait orman ve diğer malların korunmasındaki kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında makul denge, başvurucuya tazminat ödenmesi veya başvurucunun zararının başka yollarla telafi edilmesi şartıyla sağlanabilir (Hüseyin Akbulut ve Yusuf Akbulut, B. No: 2014/7643, 6/4/2017, § 32).

49. Mülkiyet hakkından yoksun bırakılma biçimindeki müdahalelerde adil dengenin sağlanması için hükmedilmesi gereken tazminatın miktarı kural olarak taşınmazın müdahale anındaki gerçek (tam) değeridir. Taşınmazın müdahale anındaki değerinin hesaplanması dışındaki seçenekler taşınmazın değerinde sonradan meydana gelen artış veya azalmalar nedeniyle malikin haksız kazanç elde etmesine veya haksız yere zarara uğramasına yol açabilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Öte yandan kamu yararının zorunlu kıldığı çok istisnai hâllerde taşınmazın gerçek değerinin altında tazminat ödenebilir (Arzu Kocakaya ve diğerleri, B. No: 2018/34900, 13/1/2022, § 60).

50. Diğer taraftan 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğunu, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere devletin rücu edebileceğini hüküm altına almıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında Yargıtay içtihadına dayanarak 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinde öngörülen tazminat yolunun kadastro tespiti aşamalarındaki işlemlerden doğan zararların telafisi yönünden de etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır (Nazmiye Akman, B. No: 2013/1012, 16/4/2013, § 25; Ahmet Hilmi Serter, B. No: 2014/10954, 17/11/2016, §§ 41, 42; Hatice Avcı ve diğerleri, B. No: 2014/9788, 22/9/2016, §§ 74-76).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

51. Başvurucunun murisi adına kayıtlı olan taşınmazın tapu kaydı 12/4/2007 tarihinde kesinleşen mahkeme kararıyla iptal edilerek Hazine adına tescil edilmiştir. Dolayısıyla başvurucu ve diğer mirasçılar 12/4/2007 tarihinde taşınmazın mülkiyetini kaybetmiştir.

52. Başvurucu, taşınmazın orman olarak tespitinin hukuka aykırı olduğunu öne sürmüş ise de İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/1/2006 tarihli kararı Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki zaman bakımından yetkisinden önce -12/4/2007 tarihinde- kesinleştiğinden taşınmazın orman niteliğinde olduğu tespitiyle ilgili olarak eldeki başvuruda bir inceleme yapılması mümkün değildir.Bu durumda müdahalenin başvurucuya aşırı ve orantısız bir yük yükleyip yüklemediğiyle sınırlı bir inceleme yapılacaktır.

53. Tapu kayıtlarının oluşturulması ve tutulması kamu makamlarının gözetiminde olduğuna göre orman olmasına rağmen hatalı olarak bu kayıtların oluşturulması hâlinde de yine devletin sorumlu olması tabiidir. Ormanların ya da orman alanlarının korunması bağlamında müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacı bulunmakta ise de devletin verdiği tapuya dayanarak mülkiyet hakkı sahibi olan başvurucunun da menfaatlerinin gözetilmesi ve bu çerçevede idarenin hatalı işleminin bütün sonuçlarının başvurucuya yüklenmemesi gerekmektedir. Bu bağlamda tapunun iptal edilmesi karşılığında tazminat ödenmesinin başvurucuya yüklenen külfeti hafifletecek ve kamu yararı ile bireysel menfaatlerin dengelenmesini sağlayacak önemli bir araç olduğu söylenebilir.

54. Nitekim Türk hukukunda tapu sicilinin hatalı tutulmasından kaynaklanan zararların devlet tarafından tazmin edilmesini öngören düzenleme, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinde yer almıştır. Anılan maddede; tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğu, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere devletin rücu edebileceği hüküm altına alınmıştır (Nazmiye Akman, § 22; Ahmet Hilmi Serter, § 39; Hatice Avcı ve diğerleri, § 72).

55. Tazminat Komisyonu da tapu kaydının hatalı olarak oluşturulmasından devletin 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi çerçevesinde sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmiştir. Tazminat Komisyonu, Buca Belediye Başkanlığı ve Buca Tapu Müdürlüğünden temin ettiği belgelere göre taşınmazın değerini etkileyen unsurları dikkate alarak mülkiyetinin yitirildiği 2007 yılındaki değerini tespit etmiştir. Tazminat Komisyonu, taşınmazın 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı Kapsamında Tahtalı Barajı Su Koruma Havzası dâhilinde kısmen yolda kısmen de orman alanları içinde kaldığını, köy merkezine 1,4 km, ilçe merkezine 17,6 km, şehir merkezine ise 22,5 km mesafede olduğunu ve üzerinde önceki tapu malikine ait herhangi bir muhdesatın bulunmadığını hesaba katmış; taşınmaza ulaşımın kolay olmasını, köy merkezine yakın konumda bulunmasını ve bölgeye olan talebin artma eğilimi göstermesini taşınmazın değerini artıran, orman vasfının bulunmasını, müstakil kullanıma elverişli olmamasını ve kısmen yolda kalmasını ise değerini azaltan faktörler olarak dikkate almıştır. Tazminat Komisyonunun sonuç olarak taşınmazın 2007 yılı metrekare birim değerini 6 TL olarak tespit ettiği, buna göre belirlediği satış bedelini (2.633x6=15.798) enflasyon etkilerinden arındırılacak şekilde güncelleyerek elde ettiği tutarın (45.500 TL) başvurucunun miras hissesine (1/7) isabet eden 6.500 TL'nin başvurucuya tazminat olarak ödenmesine karar verdiği anlaşılmaktadır.

56. Başvurucu; taşınmazın orman değil meyve ağaçlarının dikildiği bir tarla olduğunu, ayrıca taşınmaz üzerinde bir bağ evi ve iki kuyunun bulunduğunu, bu nedenle Tazminat Komisyonunun taşınmazın nitelikleriyle ilgili tespitlerinin hatalı olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte başvurucu, Bölge İdare Mahkemesine itiraz sürecinde bu iddiaları ileri sürmediği gibi belirtilen bu muhdesatın 1044 numaralı parselde mi yoksa 1045 numaralı parselde mi olduğunu da açıklamamıştır. İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/1/2006 tarihli kararından anlaşıldığı kadarıyla muhdesat 6292 sayılı Kanun kapsamındaki iade başvurusuna konu edilen taşınmazın üzerinde bulunmaktadır. 1044 numaralı parselin üzerinde muhdesat bulunduğuna ilişkin olarak derece mahkemesi kararlarına yansıyan herhangi bir bilgi mevcut değildir. Bu durumda Tazminat Komisyonunun taşınmazın nitelikleriyle ilgili tespitlerinden ayrılmayı gerektiren bir neden yoktur.

57. Başvurucuya ödenmesi gereken tazminatın hesaplanmasında taşınmazların güncel rayiç bedelinin dikkate alınmamış olması Anayasa'nın 35. maddesini ihlal etmemektedir. Anayasa Mahkemesinin 13/11/2014 tarihli ve E.2013/95, K.2014/176 sayılı kararında da kabul edildiği üzere taşınmazın müdahale anındaki değerinin hesaplanması dışındaki seçenekler taşınmaz değerinde sonradan meydana gelen artış veya azalmalar nedeniyle malikin haksız kazanç elde etmesine veya haksız yere zarara uğramasına yol açabilir. Dolayısıyla malikin mülkiyet hakkıyla ormanların korunması amacı arasındaki adil dengenin sağlanmasında taşınmazın güncel değerinin (Tazminat Komisyonuna başvuru tarihindeki) verilmesi gerektiği söylenemeyecektir. Nitekim AİHM'in yaklaşımı da taşınmazın mülkiyetinin yitirildiği tarihteki değerinin verilmesi yönündedir (bkz. § 25). Kuşkusuz tazminat miktarının hesaplanmasında taşınmazın mülkiyetinin yitirildiği tarihteki niteliği de gözönünde bulundurulacaktır. Ne var ki malike ödenecek tazminatın hesaplanmasında taşınmazın mülkiyetinin yitirildiği tarihteki niteliğinin ve değerinin esas alınması gerekmekte ise de bunun enflasyon karşısında yitirilen kısmının da karşılanması gerekir. Aksi takdirde yıllarca taşınmazını kullanamayan ve taşınmazın bedelinden yararlanamayan malik, elde ettiği yarara karşılık orantısız bir külfete katlanmış olacaktır (benzer yönde değerlendirme için bkz. Arzu Kocakaya ve diğerleri, § 68).

58. Somut olayda 1044 numaralı parselin mülkiyetinin kaybedildiği 12/4/2007 tarihindeki değerinin enflasyon etkisinden arındırılarak güncellenmiş hâlinin başvurucunun miras hissesine isabet eden kısmının başvurucuya ödendiği açıktır. Tazminat Komisyonunun hesaplama yönteminin Anayasa Mahkemesi kararlarında belirlenen ölçütlere uygun olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda mevcut koşullarda başvurucu lehine hükmedilen tazminatın başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasındaki bireysel yarar ile ormanların muhafazasındaki kamusal yarar arasındaki adil dengeyi temin ettiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu kanaatine varılmıştır.

59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın 1045 numaralı parsel yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın 1044 numaralı parsel yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının 1044 numaralı parsel yönünden İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.