Teminatın alacağı karşılamaması, kefil olunan kredinin borçlu tarafından ödenmemesi nedeniyle bankaya ödeme yapılması hallerinde şüpheli ticari alacak

Teminatın alacağı karşılamaması, kefil olunan kredinin
borçlu tarafından ödenmemesi nedeniyle bankaya ödeme
yapılması hallerinde şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılıp
ayrılamayacağı.
Sayı: 
B.07.1.GİB.4.45.15.02-105[VUK-323/2017/1]-64872
Tarih: 
15/05/2018
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
MANİSA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Gelir Kanunları Usul Ve Tahsilat Grup Müdürlüğü
 
Sayı : 53445970-105[VUK-323/2016-463]-64872 15.05.2018
Konu : Şüpheli Alacak Karşılığı  
         
 
 
 
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzla;
- Müşterilerinizden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) devredilen …... A.Ş.'den olan vadesi
geçmiş alacaklar için icra takibi yapılmak suretiyle tahsil yoluna gidildiği, bu kapsamda, ….... A.Ş.
taşınmazları üzerine 16.100.000-TL tutarında 5. sıradan ipotek tesis edildiği, ancak aynı
taşınmazlar üzerinde banka tarafından da 1-2-3-4. sıralardan toplam 17.200.000 TL tutarında ipotek
tesis edildiği, ipoteğe konu taşınmazların piyasa değerinin (SPK'ya kote Gayrimenkul Danışmanlık
ve Değerleme firmasınca hazırlanan piyasa değer tespit raporuna göre) 15.000.000 TL olduğu, her
ne kadar 5. sıradan ipotek tesis edilmiş olsa bile ilk dört sıradaki ipotek değeri ilgili taşınmazların
piyasa değerini aştığından taşınmazların satışında herhangi bir tahsilat yapılamayacağının
değerlendirildiği, bu nedenle icra takibine konu 16.100.000 TL'nin tamamı için şüpheli alacak
karşılığı ayrılmak istendiği,
- …... A.Ş. tarafından şirketinize olan vadesi geçmiş ticari borçlarının ödenmesi için …….
Bankasından 13.03.2014 tarihinde 2.390.000 EURO kredi kullanıldığı ve kredinin tamamının
14.03.2014 tarihinde şirketinize ödendiği, şirketinizin ticari alacaklarını tahsil edebilmek için ……..
A.Ş.'nin kullandığı bu krediye garantör olduğu, kredinin ilk 3 taksidinin vadesinde ödendiği, sonraki
taksit tutarlarının ……. A.Ş. tarafından ödenmediği, bunun üzerine … Bankasının kredinin tamamını
geri çağırdığı, bakiye tutarın (1.705.000 EURO karşılığı 5.652.586,80 TL'nin) …….. A.Ş. tarafından
ödenemediği, söz konusu tutarın şirketinizce 08.09.2016 tarihinde …… Bankasına ödendiği, daha
sonra bu tutarın …… A.Ş.'den tahsil edilebilmesi için icra takibinin başlatıldığı, icra takibine konu
alacak tutarının asıl kaynağının ticari işlemler olması ve satış işleminin yapıldığı dönemde hasılat
olarak dikkate alınmış olması nedeniyle söz konusu tutar için şüpheli alacak karşılığı ayrılmak
istendiği,
- Şirketiniz ile ……. A.Ş. arasında düzenlenen temlik sözleşmesi ile …….. A.Ş.'nin …….. A.Ş.'den olan
alacaklarını şirketinize temlik ettiği, temlik sözleşmesi kapsamındaki alacakların şirketinize
ödenmesi için noter aracılığıyla ihtarda bulunulduğu, …….. A.Ş. tarafından ödemenin tevdi
mahallinin tespiti için dava açıldığı, mahkeme tarafından ……. Bankası Merkez Şubesinin tevdi
mahalli olarak belirlendiği, ancak temlik kapsamındaki meblağların şirketiniz ile …….. A.Ş. adına
yatırılmasına karar verildiği, şirketinizce bu Karara yapılan itirazların reddedildiği, tevdi mahallinde
biriken para (103.880,95 TL) için alacaklı sıfatının tespiti ile meblağın taraflarına ödenmesi içindavanın ikame edileceği ve temlike konu alacakların tahsili amacıyla …….. A.Ş. adına icra takibi için
girişimlerin başlatıldığı, icra takibine konu bu tutar için de şüpheli alacak karşılığı ayrılmak
istendiği
hususlarından bahisle, ticari faaliyet sonucu doğduğu belirtilen söz konusu alacaklarınız için ayrı
ayrı şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılmayacağı hakkında Başkanlığımız görüşü istenilmektedir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesinde, "Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve
idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından
ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;
Şüpheli alacak sayılır.
Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık
ayrılabilir.
Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu
karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.
Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar/zarar hesabına
intikal ettirilir." hükümleri yer almaktadır.
Bu bağlamda, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla
istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek
derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta, bu şartlardan herhangi birinin mevcut
olmaması durumunda ise şüpheli alacak kaydına imkân bulunmamaktadır.
Bunun yanı sıra, Kanun hükmü, teminatlı alacaklarda bu karşılığı teminattan geri kalan miktarla
sınırlamakta, alacağın banka teminat mektubu, ipotek, haciz, rehin, kefil vs. suretlerle teminata
bağlanmış olması halinde teminatlı kısım için şüpheli alacak karşılığı ayrılmayacağını kabul etmiş
bulunmaktadır. Mezkûr madde uygulamasında, teminat sayılan haller arasında bulunan hacizler
(kaydi ve ihtiyati hacizler dahil), alacağın tahsilinin kuvvetle muhtemel olduğunun ve alacağın
teminatsız kalmadığının göstergesi olarak (borçluların mal, hak veya alacaklarına haciz konulması
suretiyle söz konusu alacağın haciz konulan kısmı teminatlı hale geldiği) değerlendirilmekle
birlikte, alacaklı şirketten önceki toplam haciz alacakları tutarının hacze konu hak, alacak ve
malların değerinin üzerinde olması, bir başka deyişle alacaklı şirketten önceki sırada bulunanların
alacaklarını tahsil ettikten sonra paraya dönüştürülecek borçlu mallarından alacaklı şirkete kalacak
bir tutar kalmayacağının anlaşılması, dolayısıyla söz konusu alacağın tahsil kabiliyetinin
bulunmadığı durumlar için şüpheli alacak ayrılması mümkün bulunmaktadır. Ayrıca, şüpheli alacak
uygulamasında teminat sayılan haller arasında bulunan ipotekler de (hacizler gibi), alacağın
tahsilinin kuvvetle muhtemel olduğunun ve alacağın teminatsız kalmadığının göstergesi olarak
değerlendirilmekte ve bu durumda da yukarıda belirtilen çerçevede işlem tesis edilmektedir.
Diğer taraftan, teminat, bir hakkı güvence altında bulundurmak, bir borcun ifa edileceği ya da ifa
edilmemesi halinde tazmin edileceğine ilişkin güvence ya da karşılık vermek olarak tanımlanabilir.
Teminatlar ayni ve şahsi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ayni teminatlar; taşınır rehni, taşınmaz
rehni, ticari işletme rehni; şahsi teminatlar ise garanti ve kefalet sözleşmeleri ile banka teminat
mektuplarıdır. Ayrıca borcun ödenmemesi üzerine cebri icra yoluyla borçlunun mal varlığına haciz
konulması halinde de alacağın karşılıksız kalmadığı değerlendirilmektedir.
Teminatların, alacak karşısında nasıl uygulanacağı her bir teminat türüne göre farklılık arz etmekte
olup, teminatların alacaklara uygulanması açısından her alacak ve teminat cinsinin ayrı ayrı
değerlendirilmesi  ve  değerlendirmeler  neticesinde  teminatın  türüne  göre  ilgili  mevzuathükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu kapsamda, ticari işletme rehni, bizatihi 6750 sayılı
Ticari İşletme Rehni Kanunu ile özel olarak düzenlenmiş olup, alacağın ticari işletme rehni ile
teminatlandırılması durumunda söz konusu mevzuat hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Birtakım
rehinlerin geçerliliği, gemi rehni gibi, malın kendi özel siciline tescili ile gerçekleşmektedir. Şahsi
teminatlardan kefalet sözleşmesine ilişkin hususlar ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 581 ve
devamı maddelerinde düzenlenmiş, ancak garanti sözleşmelerine dair hukukumuzda açık
düzenleme bulunmamaktadır.
Teminatların hangi bedelle değerlendirileceği hususu ise yine her bir teminatın özelliğine göre
belirlenmektedir. Örneğin; banka teminat mektupları net parasal miktar içermekte olup, alacağı o
oranda temin etmektedir. Ancak ipotek uygulamalarında ipotek türlerine göre karşıladığı miktarlar
farklılık arz edebildiğinden, ipoteğin anapara  (kesin borç) ipoteği mi yoksa üst limit  (maksimal)
ipoteği mi olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Anapara ipoteğinde, ipotek miktarının borcun
tamamının yanı sıra faiz ve takip giderlerini de temin edeceğinin kararlaştırıldığı, üst limit
ipoteğinde ise ipotek miktarının kararlaştırılan miktarı aşmamak üzere temin sağladığı kabul
edilmektedir.
2004 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinde "İpotek" tabirinin ipotekleri, ipotekli borç senetlerini, irat
senetlerini,  eski  hukuk  hükümlerine  göre  tesis  edilmiş  taşınmaz  rehinlerini,  taşınmaz
mükellefiyetlerini, bazı taşınmazlar üzerindeki hususî imtiyazları ve taşınmaz eklenti üzerine rehin
muamelelerini; "Taşınır rehni" tabirinin, teslime bağlı rehinleri, Türk Medenî Kanununun 940 ıncı
maddesinde öngörülen rehinleri, ticarî işletme rehnini, hapis hakkını, alacak ve sair haklar
üzerindeki rehinleri; sadece "Rehin" tabirinin, "ipotek" ve "taşınır rehni" tabirlerine giren bütün
taşınır ve taşınmaz rehinlerini kapsayacağı düzenlenmiştir.
Öte yandan, borcun ödenmemesi nedeniyle teminatın paraya çevrilmesi veya haciz konulan malın
satılmasının gündeme gelmesi halinde, teminatın ya da hacizli malın değerlemesine ilişkin olarak
2004 sayılı Kanunu hükümlerinin uygulanması icap etmektedir. Ayrıca, taşınır ve taşınmaz rehninin
(ipoteğin) paraya çevrilmesine ilişkin düzenlemeler de 2004 sayılı Kanunun 145 ve devamı
maddelerinde düzenlenmiştir. Söz konusu teminatların paraya çevrilmesinde mahcuz malın paraya
çevrilmesi esasları uygulanmakla birlikte, taşınır ve taşınmaz rehninin paraya çevrilmesinde ortada
bir rehin olduğu için haciz aşaması bulunmamaktadır. Ancak satış işlemleri talep üzerine yine
kıymet takdiriyle başlamakta, malın satılması ya da satış talebinin düşmesiyle sona ermektedir.
Bunun yanı sıra, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 183 üncü maddesinde, kanun veya sözleşme
ile veya işin niteliği engel olmadıkça borçlunun rızası aranmaksızın alacağın üçüncü bir şahsa
temlik edilebileceği, 184 üncü maddesinde yazılı şekilde olmadıkça alacağın temlikinin geçerli
olmayacağı hüküm altına alınmış olup, bu hükümler uyarınca, temlik edilen alacağın talep hakkı,
temlik edilen tarafa geçeceğinden, Kanunun amir hükümlerine uygun şekilde temlik edilen alacak,
temlik eden açısından ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla, temlik edilen alacak için daha önceden
karşılık ayrılan tutarın temliknamenin düzenlendiği dönemde kâr/zarar hesabına intikal ettirilmesi
ve karşılığı iptal edilmesi gerekmektedir. Ancak, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame
ettirilmesine bağlı olarak doğan ve temlik yoluyla iktisap edilen alacakların, mahkeme kararına
istinaden temlik yapan tarafa iadesi veya temlik işlemindeki alacakların tahsilinin herhangi bir
sebeple gerçekleşmemesi nedeniyle, alacak vasfı devam eden söz konusu tutarın tahsili için esas
borçlu (temlik yapan) hakkında dava veya icra yoluna gidilmesi halinde, yukarıda belirtilen yasal
düzenlemeler çerçevesinde şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi mümkündür.
Diğer taraftan, 10/11/2016 tarihli ve 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair
Kanunun;
- 19 uncu maddesinde, "(1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce terör örgütlerine aidiyeti,
iltisakı veya irtibatı nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133
üncü maddesi uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların
yetkileri, hakim veya mahkeme tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilir ve devirle
birlikte kayyımların görevleri sona erer.(2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü halin devamı süresince terör
örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi
uyarınca şirketlere ve bu Kanunun 13 üncü maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar
verildiği takdirde, kayyım olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu atanır.
(3) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen
olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan
ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen şirketler hariç olmak üzere; birinci ve
ikinci fıkra kapsamındaki şirketler, soruşturma ve kovuşturma sonuna kadar, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun gözetiminde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakanın atadığı
yöneticiler tarafından ticari teamüllere uygun olarak ve basiretli tüccar gibi yönetilir... Bu
şirketlerin mali durumu, ortaklık yapısı, piyasa koşulları veya diğer sorunları nedeniyle mevcut
halin sürdürülebilir olmadığının tespit edilmesi durumunda, şirketin yahut varlıklarının veya 5271
sayılı Kanunun 128 inci maddesinin onuncu fıkrasında belirtilen malvarlığı değerlerinin satılmasına
veya feshi ile tasfiyesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan tarafından karar
verilebilir. Satış ve tasfiye işlemleri ilgili şirketin yönetim kurulu tarafından yerine getirilir. Bu
maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu
Bakan onayıyla belirlenir.
(4) Üçüncü fıkra kapsamında gerçekleştirilen varlık ve malvarlığı değeri satışlarına bağlı olarak
elde edilen gelirden borçlar ödendikten sonra kalan tutar, şirket işlerinde kullanılabilir...",
- 20 nci maddesinde, "(1) 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile temettü hariç
ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınan
şirketler ve bunların varlıkları ile ilgili olarak Fona verilen yetkiler, bu Kanun ile Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna verilen kayyımlık görevi ile satış veya tasfiye işlemlerinde, bu şirketlerin yahut
bunların sahiplerinin Fona borçlu olup olmadığına ve varlıkları üzerinde Fon haczi bulunup
bulunmadığına bakılmaksızın kıyasen uygulanır... Şirketlerin tasfiye işlemlerini yürütmek üzere Fon
Kurulu tarafından görevlendirilen tasfiye komisyonu, adli işlemler veya davalar bakımından taraf
ehliyetine sahiptir...
(2) Şirket varlıklarının ticari iktisadi bütünlük yoluyla satışına karar verilmesi halinde Fon Kurulu,
geçmiş dönem borçlarını, bu borçların FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı
olmayan kişilerle gerçek mal veya hizmet ilişkisine dayanması şartıyla ihale bedelinden ödemeye
veya ihale alıcısına ödettirmeye yetkilidir.
..." hükümleri bulunmaktadır.
22/11/2016 tarihli ve 29896 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 678 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 37 nci maddesinde de, TMSF'nin kayyım olarak atandığı şirketlerde, şirketin
doğrudan veya dolaylı borçlarının ödenmesi için öncelikle şirket lehine kefil olan ortak, yönetici
veya bunlarla bağlantılı üçüncü gerçek veya tüzel kişilerin malvarlığına müracaat edileceği,
TMSF'nin, bu kapsamda şirket borçlarının ödenmesi ya da şirket sermaye ihtiyacının karşılanmasını
teminen, kefillerin varlıklarının doğrudan veya ticari ve iktisadi bütünlük yoluyla satılması
konusunda yetkili olacağı, TMSF'nin kayyım olarak atandığı şirketlerin, müşterek müteselsil
borçluluğu kapsayan kefaletler dahil, kefil olduğu borçlarda ise kayyımlık kararının devamı
süresince borcun öncelikle asıl borçludan ya da diğer kefillerden tahsili yoluna gidileceği hükme
bağlanmıştır.
Buna göre;
1) …….. A.Ş.'den olan alacaklarınıza ilişkin olarak, şirket lehine bir kefaletin söz konusu olması
halinde, alacak teminata bağlanmış olduğundan, şüpheli alacak karşılığı ayrılması söz konusu
olmayacaktır.
Öte yandan, …….. A.Ş.'nin 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen
olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler kapsamında
TMSF'nin kayyım olarak atandığı şirketlerden olması halinde, alacaklarınızla ilgili olarak şirketindoğrudan veya dolaylı borçlarının tahsili için öncelikle varsa şirket lehine kefil olan ortak, yönetici
veya bunlarla bağlantılı üçüncü gerçek veya tüzel kişilerin mal varlığına müracaat edilmesi
gerekmektedir. Borçlu şirket lehine kefil olan ortak, yönetici veya bunlarla bağlantılı üçüncü gerçek
veya tüzel kişi nezdinde yapılacak alacağın tahsili sürecinde, şüpheli alacak karşılığı ayrılması
mümkün değildir. Ancak, kefilden tahsil edilemeyen alacak miktarının asıl borçludan tahsili yoluna
gidilmesi durumunda, aranan şartların varlığına bağlı olarak Kanunun 323 üncü maddesi
kapsamında, aşağıda (2/b) ayrımında belirtilen alacak hariç, ilgili dönemde karşılık ayrılması
mümkündür. Bununla birlikte, karşılık ayrılan tutarların, sonradan tahsilinde, tahsil edildiği
dönemde kâr/zarar hesabına intikal ettirileceği tabiidir.
2) …….. A.Ş.'nin 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü
hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler kapsamında TMSF'nin kayyım
olarak atandığı şirketlerden olmakla birlikte, 6758 sayılı Kanunun (19/3) maddesi kapsamında
şirketin ve/veya varlıklarının/mal varlığı değerlerinin satışına, feshine veya tasfiyesine karar
verilmemiş ve bu şirket lehine kefil olan ortak, yönetici veya bunlarla bağlantılı üçüncü gerçek veya
tüzel kişi bulunmaması halinde ise;
a- Teminat sayılan haller arasında bulunan ipotekler, alacağın tahsilinin kuvvetle muhtemel
olduğunun ve alacağın teminatsız kalmadığının göstergesi olarak değerlendirilmekle birlikte,
şirketinizden önceki toplam ipotek alacakları tutarının, ipoteğe konu gayrimenkulün ilgili mevzuat
dahilinde tespit edilen değerinin üzerinde olması halinde ticari kazancın elde edilmesine yönelik
olan alacağınızın tahsil kabiliyetinin bulunmadığının kabul edilmesi icap etmekte olup, tahsili
şüpheli hale gelen bu alacağınız için karşılık ayırmanız mümkün bulunmaktadır. Ancak ipoteğe
konu taşınmazın değeri/kıymeti önceki sıralardaki alacakların tutarından yüksek ise aradaki fark
kadar tutarın teminatlı olduğu ve bu bakımdan şüpheli alacak karşılığı uygulamasına konu
edilemeyeceği tabiidir.
b- Üçüncü şahıslar lehine verilen teminat veya kefaletler nedeniyle doğan alacaklar ticari veya zirai
kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgisi bulunmadığından, bu alacaklar şüpheli alacak
uygulaması kapsamında değerlendirilmemektedir.
Dolayısıyla …….. A.Ş. tarafından kullanılan krediye garantör (kefil) olmanıza bağlı olarak ilgili
bankaya yaptığınız ödemeden kaynaklanan alacağınız için şüpheli alacak karşılığı ayrılması
mümkün bulunmamaktadır.
c- …….. A.Ş. tarafından alacağın temliki suretiyle ödenen borç tutarı için, bu alacaklara şirketinizce
karşılık ayrılmış olması halinde, temlike konu tutarın temliknamenin düzenlendiği dönemde
kâr/zarar hesabına intikal ettirilmesi gerekmektedir. Ancak, temlike konu alacağın …….. A.Ş.'den
tahsilinin herhangi bir sebeple gerçekleşmemesine bağlı olarak, söz konusu tutarın tahsili için ……..
A.Ş. nezdinde tekrar dava veya icra yoluna gidilmesi halinde yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler
çerçevesinde şüpheli alacak karşılığı ayırmanız mümkündür.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
 
 
 
   
 
 
 (*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise
bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz
dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi
için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.